www.islamastrolojisi.com "Adalet denge ve huzurun temelidir"

FATİHA EYLEM MANİFESTOSU www.islamastrolojisi.com
1-Etiklik (Eunsü)
2-Müteşekkirlik(Elhamdü)
3-Vicdanilik(ErRahim)
4-Sorumluluk(Yewmiddin)
5-Tevhit(İyyakena)
6-Meşru hedef ve Umutvar olmak(Sırat-ıMustakim)
7-Kimseyi taklit etmemek ve kendin olmak, samimi olmak(Gayrilmağdubi) #KABENİNHAYATŞİFRELERİ KİTABIMDAN ALINTIDIR...

23 Şubat 2011 Çarşamba

İslam'da Astroloji Nedir?

İslam'da Astroloji Nedir?  
Tanımı, tarihi ve İslam’la olan ilgisi nasıldır? Önceden doğum haritası belirlenmiş bebek sahibi olmak mümkün mü? 
“Allah, insanı pişmiş (ateş ve hava) çamur (toprak ve su) gibi bir balçıktan yarattı.” Rahman Suresi: 14 - 15 
Astroloji, Palmistri* ve İslam arasında ilginç bağlar var, Astrolojide, insanların doğduğu anda gökyüzünde oluşan gezegenlerin konumları, hangi evde bulundukları aralarında yaptıkları açılar herkesin neden farklı yeteneklere sahip olduğunu da açıklamaktadır. İslam, İnsanın pişmiş çamurdan yaratıldığına Kuran’da verilen bilgiyle bize anlatır. Pişmiş çamurda dört element olduğunu belirtmiştik. Bunlar pişmiş olduğu için ateş hava, çamur olduğu için toprak ve su, bunlardan yaratılan insana Kuran’da Yaratıcı kendi nefesinden verdiği söylenir (ruh), yani buna ruh eklenmiştir. 
Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.” Hicr Suresi 28, 29 
İnsan dediğimiz bu olguyu biraz açalım. 
Ateş grubu burçları diğerlerine göre daha öfkeli, aceleci, hırslı, cömert, hayat doludur, ÖFKE, ŞEHVET ve GURUR bu burçların zayıf yanıdır. İnsanın sol yanını temsil eder. 
Toprak grubu burçları genellikle maddeye, mala, mülke, toprağa, tarlaya - tapana diğerlerine göre daha fazla önem verirler, diğer burçlara göre daha iyi iş adamı veya iş kadını olurlar. İnsancıl özellikleri doğum haritasına göre daha az olabilir. Geleceği sağlam almada mal ve mülk önemli konumda olduğuna inandığı için insanın ön tarafını simgeler. İnsan’ın toprak tarafı insanı bekleyen toprağın altıdır, insanın ve kainatın geleceği toprak olmak yıkılmaktır. 
Su grubu ise duygusal, yardımsever, hayalperest ve romantiktir, mantıktan ziyade duyguyla karar verir, diğer burçlara göre daha iyi edebiyatçı, şair, sanatçı, tasarımcı olabilirler. Geçmişe ve geçmişte yaşananlara çok takıldığı için insanın sırtını ve ardını simgeler. Su, duyguyu ve insanın geride bıraktıklarını, geçmişi simgeler, yaşam en çok suyun sayesinde ortaya çıkar, tabiat onunla canlanır, sudaki yosunlar Oksijeni üretir ve böylece yaşam oluşmuştur. 
Hava grubu insanı ise akıllı, konuşkan, entelektüel ve diğerlerine göre daha havalıdır. Başkalarını aşağılama veya küçük görme hatta alay etme eğilimi vardır. Sahip olunan iyi meziyetlerle ve kendilerine verilen değerlerin kalıcı olduğuna inanan insanın böbürlenip hava attığı sağ yanını simgeler. İnsanın hava atabilmesi için özellikle belli bir şeye sahip olması gerekir, akıl, akıl ve entelektüellik Hava grubu burçların temel özelliğidir. Zodyak haritası üzerinde dört element gibi dört büyük meleğinde konumunu şu şekilde belirtebiliriz.  
Mikail: Big bang’le beraber başlamış olan ve Dünyanın, doğa olaylarının yönlendirilmesine temsilcilik eden Mikail, Güneşin doğmaya hazırlandığı sabah saatlerinin 2. evde bulunan toprağın burcu Boğa evinde insanların yaşam bulması için koordinasyon da bulunur. Boğa’nın yöneticisi Venüs’tür, Mikail’de sevgiyle yapar işini, İsrafil’in Ateşten öfkesi başlayana kadar. 2. Evde Boğa burcunun temsilci olduğu yerden insana göz kırpar Mikail. Bing Bang’den beri çalışır, görevini hep yapar ve insana yaşam alanı oluşturmak adına Yaratıcının emirlerini yerine getirir. 2. ev bolluğun bereketin, çalışma ve kazanımların evidir bu yüzden. 
Cebrail: Güneşle beraber doğan Yükselen burcun ve tepe noktasının arasında 11 evde, ekip ruhu ve toplumcu düşünmemizin sembolü olarak yükselişimizi sağlayacak vahyi aklımıza indirmiştir. O akıl ki hemen 11 evde kendisini Kova’da bulur, inanç ve düşünce evi 9 ev zaten Tepe noktası(MC) ile birleşmiştir. Konumu 11 ev de, Kovayı, mesajın evrenselliğini ve sabit oluşunu, havayı ve aklı sembolize eder. 
Azrail: Hayatın sonunu simgeleyen doğal burcu Akrep olan 8 Evin konumunda hayatımızı çevrelemiştir. Bu ev hayatımızın sonuna, ölüme temsilcilik eder. Azrail zaten bizim hayatımızı elimizden alan melektir, Akrep’in yöneticisi Mars ile kılıcını çeker ve akrep’in intikamcı acımasızlığında (kötülere) saplar, Güneş alçalan burçta batmadan önce 7. evde evliliğimiz, sevdiğimiz eşimiz, işimiz ve iş ortaklarımız film gibi geçer ölmeden önce gözümüzün önünden. Konumu 8 evde ölümdür, akrep burcunun savaşçı duygusallığına Su ya, ölümden sonraki gözyaşına sembollük eder. Her can aldığında özellikle iyi insanların canlarını üzülerek alır. Her inançsız ölene ve mesajına kulak tıkayana Cebrail (Cibril) ile beraber göz yaşı döker. 8. Ev ve su Azrail’in temsilciliğine sembolize eder. 
İsrafil: Peygamberimizden edinilen rivayetlerde Kıyamet güneş Mekke’de battıktan sonra başlayacaktır hadislerinin olduğu söylenir. Bu yüzden akşam ezanı çabuk okunur ve akşam namazı da kısa olduğu rivayet edilir. Güneşin batması ile 6. eve girilir, bu evden çıkar çıkmaz İsrafil Kıyameti Surla başlatacaktır, başlattığı kıyamet 5 Ev ateşin evi Aslan’la tüm dünyaya kimin patron olduğunu anlatır, bu ev güneşin evidir ama güneş batmıştır çoktan Güneşin defteri başlamış kıyametle dürülecektir, ne dünya ne güneş kendini çok büyük bir Kara Delik’ten kurtaramayacaktır, güneş geçici olarak tersten doğacaktır. İşte Başlamış bu kıyamet, insanı ve dünyayı ateş sarmalına alacaktır. İsrafil, 5. evde ateşin sembolüdür, 11. evde Cebrail’in akılcı ve toplumcu mesaj (vahiy) konumuna terstir, artık bu son kıyamet gününde serbest iradeyle akılla Kuran’a uyulması ve Kuran ayetlerinin okunması işe yaramaz. Nasıl Azrail aldığı her canla küçük kıyameti veriyorsa, İsrafil’de hayatın sonunu böyle getirmenin sembolüdür ve yeri kesinlikle Güneşin evidir 5. evdir. Şeytan, insanı çok iyi tanıdığı için bu konuya oda eğilmiş ve insanın yaratıldığı dört elementin insanın zayıflıklarına açılan dört kapı olduğunu bilerek ve insanı yenilgiye uğratacağına sonuna kadar inanarak Allaha isyan etmiş ve şöyle demiştir. "İnsana önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Sen de çoğunu şükredici bulmayacaksın." dedi. Araf 16 - 17 
Şeytan Nasıl Saldırır? 
Kendimizi şeytanın saldırısına karşı nasıl koruruz?  
(Dört Halife bu konuda bize esin kaynağıdır) İnsanın önü geleceği topraktır, insan mala, mülke, tarlaya tapana, eve, bağ bahçeye, paraya tamah ederek geleceğini kurtarmayı mal edinmeye bağlar. İnsanın güce tapması bu sebepten dolayıdır. Rızkın ve gücün Allahtan değil de, partiden, cemaatten, üye olunan kulüplerden geldiğine inanıldığında insanın putu para ve mal oluverir. Size zorluk anlarınızda yardım edenlere karşı; içinizden bir ses “borç verme lan salag, önümüz kriz, parayı arsaya yatır angut, krizde keriz olma!” der. Aslında insanın önünde bulunan geleceği; arsa, toprak, tarla, mal mülk olarak değil, 2 metre kumaşla gidilen toprağın altı olarak görmelidir, üstü değil. İslam inancında bu yüzden insan bu gerçeği anlasın diye çorapla bile gömülmez. Dört Halife’den biri olan Hz. Ebu Bekir, hayatı boyunca defalarca kez ticaretle zengin olmuş ve bütün malını toprağın altını düşünerek yetimlere, dullara, gariban yaşlılara vermişti. Ebu Bekir insanın toprak tarafını nasıl yeneceğinin sembolü olarak birinci Halife olmuştu, çünkü Müslüman en çok mal ve mülke tamah ederek bozulmasın diye Kuran’da Bakara Suresi Fatihadan sonra ilk sıraya yerleşmişti. Tüm kâinatın İsrafil’in SUR’a üflemesiyle biteceğine olan inancımız ŞU AN ın kıymetini iyi bilerek yaşamamızı sağlar. 
İnsanın sol tarafı ateştir ve insan; öfkeyle, şehvetle, aceleyle ve heyecanla yanılgı ateşine çok düşer. İnsan öfkelenince ateş kesilir, gözü bir şey görmez, adaletten uzaklaşmaya yoldan çıkmaya en çok kızdığında yakındır. Vücudu şehvetle yanınca da ateştir insan, o an tecavüze, zinaya yönelir. Ateş tarafıyla kararları heyecanla ve aceleyle alır. Bunu bilen şeytan insana öfkeyi baldan tatlı yapar. Evliyken ve eşini severken bile zinayı baldan tatlı gösterir. Kalbe, yasak olan şeylerin heyecanının ateşini kaplatır. İnsan o zaman mantığı ve adaleti, içine üflenen ruhu, vicdan dediğimiz doğruları unutuverir. Sabretmesi gereken bir süreçte acele ettirerek başarısızlığa sürüklenir. Aslında yaratıldığı ateşten gelen öfkeyi yeryüzünün zalim ve haksızlarına karşı kanalize etmelidir. Şayet bu tarafımızdan bir darbe almak istemiyorsak Azrail’in elem verici, ateş gibi azap verici can alması aklımıza gelmeli, hemen öfkelenmemeli, şehvetimize kapılmamalı, aceleci olmamalıyız. Dört Halifelerden Hz. Ömer’de çok öfkeli kızgın, aceleci, korkusuz, savaşçı ve yılmaz bir önderdi. O bu mizacıyla Ateş grubunu temsil ediyordu, Müslüman olduktan sonra öfkesini nasıl dizginlemesi gerektiğini iyi öğrendi, ona bunu öğreten en büyük öğretmen olan Peygamber “adalet” olgusunun değerini kafasına kazımıştı, Allah ise bunu Ömer’in kalbine yazmıştı. Adalet, haksız öfkenin etrafı yakmasını önler, adalet ateşi zalime yönlendirir, mazluma değil. 
İnsanın arkası sudur; İnsanın su tarafı, insanın geçmişi ve nostaljisidir. insan geçmişte yaşadıklarına, yaşadığı yerlere ve insanlara, kısaca yaşadığı hayatın geçmişine çok bağlıdır. İnsan geriye dönüp kaybettiklerine çok üzülür. Allah, insana verdiklerini geri alabilir, zenginlik, gençlik, sağlık, mevkiiniz, makamınız, çocuğunuz, eşiniz, anne babanız ölebilirler. Siz geçmişe takılıp hayattan koparsanız işte o zaman şeytan zafer kazanır. Çocukları ölen eşlerin %70’i boşanmakta, aile dağılmaktadır. İnsan, iflas ettiğinde geçmişteki varlıklı yaşamı arzulayıp ümitsizlikle intihar etmektedir. Şeytan, insanın su tarafını çok iyi bilir ve geçmişe takılıp umutsuzluğa sürükler ve Yaratıcıdan tüm ümidi kestirmeye çalışır. İnsan, sevgiyle bağlı olması gereken şey, Yaratıcının kendisidir, hiçbir (Irk, soy, sop, kaybedilen para, eş, kaybedilen çocuk, makam vb) sevgi, Yaratıcıya olan sevgiden fazla olmamalıdır. Ne ırkımıza, ne sevdiğimiz akrabalarımıza olan bağlılığımız bizi adaletten uzaklaştırmamalı, yoksa merhametimiz maraz doğurur ve fitne doğurur. Dört Halifelerden Hz. Osman, duygusal, iyi niyetli, yardım seven, cömert, akrabalarına ve sevdiği dostlarına çok bağlı, çok yumuşak huylu ve merhametliydi. O kadar sevgi dolu ve merhametliydi ki Mekke feth olunduktan sonra Müslüman olmuş çoğu samimiyetsiz ve fitneci akrabalarının yaptıklarına sırf onları sevdiği için ses çıkartamadı, o yumuşak ve duygusal kalbi, ehliyetsiz olarak atadığı zalim akrabalarını görevden almaya cesaret edemedi. Yüzü yumuşaktı. Bu duygusallık ve merhamet maraz getirdi ve halk adaleti ilk defa zaafa uğratan bu halifeyi ayaklanarak şehit etti. Maalesef Hz. Osman, İslam ümmetine akraba ve sevdiklerimize duyduğumuz adaletsiz sevgilerin bizi ne gibi yıkımlara götürebileceğinin en iyi kanıtı idi
Haksız olduğumuzu düşünenler lütfen İbrahim’in kendi oğlunu kurban edişini bir düşünsün. İbrahim peygamberin evladını kurban etmeye kalkması, en sevdiği şeyi bile ona feda edebilmenin ifadesi ve göstergesi olmuş, yaratıcı buna müsaade etmeyerek, sevdiğimiz parayı kurban etmemiz için sonsuza kadar Kurban Bayramını vermiştir. Bu sayede yüzyıllardır zenginler fakirleri düşünmek zorunda kalmışlardır. Kurban; en değerli olanı ADALET için Yaratıcıya feda edebilecek kadar Rabbi sevmenin sözüdür, ahdidir. Bazılarının sandığı gibi sırf hayvan canını yakarak “et bayramı” yapmak değil. Onlar magazin haberlerinde “ Kurban keserek bayram kutlayan bir dini anlamıyorum” derler, çünkü o etin senede bir kez olsun protein alması gereken fakirlere gideceğini düşünmezler, düşünmeyi de istemezler, kördürler göremezler, adalet duyguları gerçekte sahip oldukları sapık inançlarında batmıştır. 
İnsanın sağ tarafı hava olduğundan insan sahip olduklarıyla ya da yapmış oldukları iyiliklerle, sahip olduğu bilgi, beceri ve kültürle, ya da yapmış olduğu ibadetlerle gururlanır, kibirlenir ve övünür. Hava atar. “Şukür, Gurbanı kestig, Allah gabul edsing, namazımızı gılıyog, zekâtımızı vidik” deyince, zerre kadar kalpte övünme varsa şeytan insana sağdan kasırgalaşmış hava yumruğunu kibir duygusuyla vurmaktadır. Bu taraftan darbe almak istemiyorsak Cebrail’in bizim aklımıza seslendiği Vahyi dikkate almalı kibrin ve övünmenin tuzağına düşmemeliyiz. Dört halifelerin sonuncusu olan Hz. Ali ise aklı, bilmi, sorgulamayı, analiz etmeyi, dürüstlüğü simgeliyordu, Ali çok zeki olduğu halde en fakirdi, çünkü zengin olsaydı peygamberin sahteliğine inanalar Ali’yi de zengin ettiğini sanabilirlerdi. Ali, en zor zamanlarda bile dürüstlükten ayrılmamıştı, aklı hiçbir zaman akrep gibi onu sokamamıştı, çünkü Ali’de aklını adaletin emrine vermişti, tıpkı Ebu Bekir’in servetini, Ömer’in gücünü ve o yoğun enerji dolu mizacını verdiği gibi adalet Ebu Bekir’in Ömer’in ve Ali’nin rehberi olmuştu, Osman da akrabalarını çok sevmesine rağmen çoğu İslam düşmanı olan akrabalarının yanında yer almayarak sevgiye aşka direnmiştir. 
İşte halifelerde böylece bize nasıl yönetici olunması gerektiğine dair elementlerle örnek oluşturur. İnsan’a verilen diğer şey, içine bizzat Yaratıcının kendisinin nefesinden verilen RUH tur. 
Ruh içinde bulunan Yaratıcının 99 özelliği sınırlı miktarda insana geçmiştir. İnsan, içindeki sesleri iyi dinlerse o zaman kendini bulacaktır. Çalışarak bir şeyler üretmek (Halik), resim yapmak (Musavvir ve Sani), hata edince özür dileyebilmek (Tevvab), merhamet etmek (Rahman), sevmek (Vedut) cömert olmak (Kerim), Vizyon sahibi olmak (Halik), sabırlı davranmak (Sabur) insana Yaratıcının isimlerinden ruhla gelen harika özelliklerdir. Allahın isimlerini dikkate alarak yaşamadıktan sonra zikretmenin bir anlamı yoktur, mesela aç kediye tekme atıp camiye girip rızk istemek gibi. 
Hayatın anlamı 99 Esmaya temsilci olabilmektir. 
Şeytan Yeryüzünün İlk ayrımcısıdır "Ben ondan hayırlıyım; beni bir ateşten yarattın, onu ise bir çamurdan yarattın." Sad 76’da bunları söyleyen Şeytan insanın pişmiş çamurdan yaratılışında sadece çamur’u ifade ederek, saf ateşi çamura üstün tutma gayreti içinde kâinat’ın ilk Faşist ayrımcısı olmuştur. İnsanın, 4 elementinin 4 tarafının Şeytan tarafından kuşatılması altında olması işte bu şekildedir. İnsanı bu şekilde tanımlarsak ve hassas yanlarına vurgu yaparsak o zaman insanın İblis’e karşı savunması daha güçlü olacaktır. 
Dört elementin insana kattığı özelliklerin verimli ve yerinde kullanılması nasıl olur? 
Burada sorun şu, ya insan geleneksel ifadeyle nefsin (4 elementin) emrine girerek nefsine köle olarak yaşayacak, ya da dört elementin özelliklerini güzel bir enerjiyle içine üflenen ruhla (her ruh ilahi nefesle gelen 99 İsmin izini taşımaktadır) senkronize (eş zamanlı) çalışacaktır. Peki, Şeytana karşı Pişmiş Çamur (4 element) ve ruh (99 izi taşıyan ilahi hediye) nasıl başarılı olur? Dört Zinciri Başarıyla Kırarak Özgürleşmek… 
I - Ateş (Öfke, şehvet ve acele) Zinciri Kırmak; “Zalimlerle mücadele edin ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mü’min topluluğun gönüllerini ferahlatsın ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin”. Tevbe Suresi 14 - 15 Bu konuda örnek Hz. Ömer olmuş ve öfkesini zalimlere kusmuştur. İnancın adaleti onun öfkesini yapıcı bir enerjiye dönüştürmüştür. Ateş tarafımızın öfke, şehvet, acele gibi hasletleri taşıdığını söylemiştik, insan öfkesini zulüm edenlere karşı kullanmalı ve Yaratıcının El Kahhar (Kahreden), El Cabbar (Zorlamayla Yaptırmaya gücü yeten) ismiyle karşı gelsin ki, şerefli ve onurlu adaletin yolundan gidebilsin. Adaletsizlere, zalimlere sessiz olanlar onurlarını yitirirler. Tavrımız çocuk tecavüzcülerine, yetim hakkı yiyenlere, devlet malını soyan pişkin namussuzlara karşı net olmalıdır. Kızgınlığımız bizi organize olarak sivil toplum örgütü olarak tavır koymaya, sesimizi medya ve posta yoluyla duyurmaya itmelidir. Sessizce olanları koyun gibi seyrederek haksızlıklara göz yummak bize göre olmamalı. “Gemisini kurtaran kaptandır”, “Bal tutan parmağını yalar”, “Gâvurun ekmeğini yiyen kılıcını sallar”, “Doğduğun yer değil doyduğun yer” Gemisi olmayan emekçi tayfalar ve miçolar adına, bal tutamayan tinerci yetimler adına, doğduğu yerde de gittiği yerde de bir türlü doyamayan ezilenler adına bu gibi saçma sapan, bencil, çıkarcı pislik atasözlerini hafızamızdan silmeliyiz. Şehvetimiz, modern çağın bize pompaladığı değerlerle önümüze gelenle düşüp kalkarak kullanmakla değil, evlenip evlat sahibi olarak, insanlığın devamı adına hayırlı ve iyi nesiller yetiştirmek içindir. Sadece hayırlı ve acele gerektiren işlerde acele etmeliyiz, mesela kana ihtiyaç duyan bir çocuğa kan bağışı anonsunu duyar duymaz koşturmak gibi, açlıktan kırılan milyonlarca işsize ve aça yardım etmek gibi, yapılması gereken tüm ibadetleri savsaklamak yerine acele etmek hayırlıdır. Ateş böyle durumlarda kullanılırsa IŞIK olur ve hayrolur. Başka durumlarda (“Atın ölümü arpadan olsun” deyince) AIDS, Hepatit B - C vb cehennem olur. Yaratıcı, tüm peygamberleri Koç burcundan seçmiştir, zira Koçların çoğu inançlarını inatla ve cesurca savunan insanlardır, zalim Firavunlara, Krallara, Sezarlara karşı ölümü göze alabilecek karakterdedir, 12 burcun başıdırlar, paylaşımcıdır, cömerttir ve çoban ruhlu olup sorumluluk ve üstünlük bilinci artmış yapıdadırlar. En çok çobanlardan peygamberler gelmiştir, Peygamberlere en çok tüccarlar ve çiftçiler karşı koymuştur. Yaratıcı, asıl mesleği çiftçi ve tüccar olanları peygamber seçmemiştir. Peygamberler, çobanlık gibi, marangozluk gibi işçi sınıfından direnişçi insanlarından seçilmişlerdir. Çiftçiler ve tüccarların çoğu kar ve çıkar odaklıdır (Şimdiye kadar bildiğim en dürüst tüccarlar Hz. Ebu Bekir ve arkadaşlarım Faysal Aktaş ve İdris Aktaş’tır. Başka hiç görmedim). Çiftçilerin çoğu bağnaz, yobaz ve Yaratıcının yağdıracağı yağmura muhtaç olduğu için dindardır. Kapitalizmin toprak kavgalarının, kökeninde onların paylaşma bilmez Çiftçi felsefesi yatar. İktisat fakülteleri ve Kuran dahi modern (şehir) iktisat sisteminin temelini Tarımın oluşturduğuna vurgu yapar (“Bozguncular buğdayı - ekonomiyi - ve nesli - gençliği - bozarlar” der Kuran). 
II - Hava (Kibir, ego ve üstünlük gururu) Zincirini Kırmak; Kibirliler için cehennemde bir barınak mı yok!" Zümer 59 - 60 “Böylesine "Allah'tan kork!" denilince ego ve gurur kendisini günaha sevk eder.” Bakara 206 Bu konuda en iyi örnek Hz. Ali olmuştur, zira ilmin kapısı, siyasal, sosyal bir deha olduğu halde ne bilgisiyle kibirlenmiştir ne de bilgisini kurnaz Sultan adayına karşı “entrika” yaparak kullanmıştır. Hz. Ali, aklın iman adaletinin elinde nasılda yapıcı bir yola girdiğine kanıttır. Hava” tarafımızın; hava atmak, elde ettiklerimizle, ya da Yaratıcımızın verdikleriyle övünmek (ırkımızla, soyumuzla, zengin ve köklü aileden gelmekle), zenginliğin başkasında olmamasını dilemek, üstün olmak, ayrımcı olmak olduğunu bilmekteyiz. Hava tarafımızın bu kötü, kibirli yönlerini bildikten sonra bunu inkâr etmeden olumluya çevirebiliriz, mesela, eğer aşağılanacak biri varsa o da zalimler, tecavüzcüler, bal tutarken parmaklarını yalayan devleti soyan ikiyüzlüler olmalıdır. Adaletsizleri, zalimleri, kötüleri; sınıfı, ırkı, mezhebi, partisi, parası, şöhreti, konumu ne olursa olsun yaptıkları zulümleri aşağılamalıyız. Bu sayede hava tarafımız bizim ayakta kalmamızı sağlar. Bu sağlanırsa toprak tarafımızda (önümüz geleceğimiz) bundan faydalanır. 
III - Toprak (Mal, Mülk yığma hastalığı ve cimrilik) Zincirini Kırmak; Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” Bakara 155 “Onlar, cimrilikte bulunurlar, insanlara da cimriliği emreder (önerir)ler.” Nisa 37 Bu konuda en iyi örnek Hz. Ebu Bekir’dir, O gerçek bir ticari dehadır, tam beş kez çok zengin olmuş ve kazandıklarını yetim, dul ve garibanlara dağıtarak tam beş kez parasız kalmıştır ama asla mala mülke tapmamıştır. Hz. Ebu Bekir, toprak zincirini en iyi kıranlardan olmuştur. Toprak tarafımızı olumsuz kullandığımızda mal mülk, tarla tapan sahibi olma hevesimizi arttırır. Hava tarafımızı eğitememişsek bu kısmı düzeltmek imkânsızdır, zira hava atma, çaka satma, övünme en çok mal mülk üzerinden olmakta, en son model arabalar, Tarabya’da, Bebek’te, Ortaköy’de villalar hep hava atma duygusu, belli olmayan gelecek için güvence arzusundan kaynaklanmakta. Eve gelenlere sırf hava atmak için alınan eşyalar yüzünden kaç yetime dula yardım edilememektedir? Toprağı arsa, tarla, mal mülk olarak değil, önden yanaşan şeytana karşı gidilecek yer olarak özellikle hiçbir şey götüremeyeceğimiz mezar yeri olarak düşünürsek daha akılcı olacaktır. Toprak yani şeytanın önden yanaşmalarına karşı, mal mülk kazanalım ama bu kazandıklarımızı paylaşalım. Kendimize yetim, dul, yaşlı yoksulları arkadaş edinerek verelim kazandıklarımızdan. Kazanalım çok kazanalım ama hava atmak için değil, yardım etmek için olmalı bu kazanç. Kazanırken insanlığı kaybetmeyelim. İşte toprak o zaman anlamını bulur, işe yaramayan bankada bankerleri zengin eden yetime ve dula verilmeyen her para sadece TAŞtır ve ekonomik kayıptır. Kazançlarımızı yetim dul ve güçsüzlerle paylaşınca bu bizi Allah sevgisine götürecek verimli toprak olur toprak tarafımız. Şeytan inanın kahrolur. 3. Zincir böyle kırılır işte, gerçek devrim budur. Kölelikten kurtuluş budur, özgür iradeyle seve seve paylaşmak yetim ve dullarla, yaşlı kimsesiz zavallılarla olma arzusu. Ezilenlerin tarafında olmak zorundayız Hz. Muhammed gibi, Hz. Ali gibi, Spartaküs gibi, William Wallace gibi, Che Gueverra gibi, St Phillipus gibi. Toprağa işte bu insanlar gibi düşmeliyiz, koca göbekli evperest, arabaperest ve rahatperestler olarak değil. 
IV - Su (Nostalji, tutuculuk, ataların yolundan körü körüne gitme, kaybedilene üzülme ve yas) Zincirini Kırmak; “Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a - geçmiş geleneklere - uyarız!” derler.” Bakara 170 “Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla (sevdiklerinizle) imtihan edileceksiniz” Ali İmran 189 Bu konuda en iyi örnek Hz. Osman olmuştur zira o akrabalarının çoğunun yaptığı gibi, (ki Peygamberin kabilesine düşman Ümeyye soyundan olduğu halde) asabiyetçi davranmayarak akrabalarını çok sevdiği halde yinede duyguları onu asabiyetçileğe deyil İslam adaletine yöneltmiştir. Su, insanın nostaljisi ve geçmişe bağlılığı ve kopamayışı hatta en büyük imtihanlarından biridir. İnsan geçmişte yaşadığı rahat hayata genellikle çok özlem duyar. Allah insanı bazen malından, canından sevdiklerinden ayırır, bunlar ağır imtihanlardır (Allah vermesin). Kişi geçmişte yaşadıkları iyi ya da kötü şeylere takılırsa o zaman gününü kaçırır, gelecekle ilgili yapması gerekenleri düşünmez. Kim bilir kaç insan sevdiği kızı alamayınca mecnun oldu, kaç aile çocuğunu kaybedince mutlu evliliğini bitirdi? (Çocuğu ölenlerin boşanma İstatistikleri %60 - 70) dese de ben daha kötümserim. İşte insan kendisine verilenleri kaybedince değerini anlamakta ve acılarla baş edemeyip Allahın Adaletine saldırmakta ve küfre saplanmakta. Birçok duygusal ateist bu yüzden ateisttir, hemen her şeyden dolayı Allah’ı kolayca suçlarlar. 
Oysa suçlu Allah ve İslam mı yoksa inatla sürdürdüğümüz paylaşım dengelerini altüst eden çiftçi siteminin piçi Kapitalizm mi? 
Su tarafımızın bağlanması gereken güzel nostaljiler olmalı, hatırlanınca duygulanıp gözler yaşarmalı ama bu asla Şeytana hizmet eder şekilde, Yaratıcıyı suçlayan dozda olamaz. Hatta yaşanmış güzel hatıralara şükretmelidir. En çok geçmişte yaptığımız hata ve günahlara üzülmeli bunları hatırlamalı ve bunlara gözyaşı dökmeliyiz. İşte O zaman Şeytan bizi Nostalji suyunda boğamaz. 
Saygılarımla Ayhan Özcimbit 
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları yazara aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.