www.islamastrolojisi.com "Adalet denge ve huzurun temelidir"

FATİHA EYLEM MANİFESTOSU www.islamastrolojisi.com
1-Etiklik (Eunsü)
2-Müteşekkirlik(Elhamdü)
3-Vicdanilik(ErRahim)
4-Sorumluluk(Yewmiddin)
5-Tevhit(İyyakena)
6-Meşru hedef ve Umutvar olmak(Sırat-ıMustakim)
7-Kimseyi taklit etmemek ve kendin olmak, samimi olmak(Gayrilmağdubi) #KABENİNHAYATŞİFRELERİ KİTABIMDAN ALINTIDIR...

24 Ağustos 2016 Çarşamba

TEŞEKKÜRLER (!) FETO. Gülen Şerrinden Doğan Hikmetli Hayırlar...

Başlık tuhaf biliyorum ama aşağıdaki yazıyı okuyunca nedenini anlayacaksınız.

1- Türkiye Gülen'in sayesinde gelenekçi, hadis merkezli Allah'a değil de hocalara şeyhlere cemaat liderlerine kul köle olmanın ve sorgulamadan itaat et rahat mantığının nasılda çıkmaz yol olduğunu anladı. Bu tür F Tipi cemaatler topun ağzında...

2- Türkiye, Gülen'in sayesinde cemaatlerin çoğunun nasılda çıkar amaçlı şirketler olduğunu sokak çocuklarıyla değil zengin sidikli veletlerle ilgilendiklerini ve gerçek yüzünü gördü. ( Bu cemaatlerin hangisi olduğunu devlet çok iyi biliyor çünkü isimleri Feto'nun ölüm listesinde yok).

3-Türkiye, PKK'nın samimiyetsiz ve sahtekar olduğunu çok iyi biliyordu ama Kürt halkının bir kısmı henüz bilmiyordu. Öcalan'ın silah bırakın demokratik siyasete dönün çağrısına Ekrem Dumanlı'yı ve dolayısıyla Londra'yı dinleyen bölücülük Kürt halkının çoğunun gözünden düşmüştür ve düşmeye devam etmektedir. PKK Sözcüsü HDP'nin oyları da bu yüzden düşmektedir. HDP ile PKK'nın ne denli samimiyetsiz ABD maşaları olduğu FETO ortaklığı ile ortaya çıkmıştır.

4-Türkiye, ülkesine, vatanına, bayrağına yönelik bir işgal girişimi olan 15 Temmuz cunta kalkışmasıyla FETO'nun, bayrağında HAÇ bulunan NATO ile ne kadar da içli dışlı olduğu tüm darbeci generallerin NATO subayı olmasının yanında FETO şakirtleri olmasını da gördü. Halkımız NATO'dan şu an nefret ediyor ve istemiyor...

5-FETO, düşürdüğü uçakla ülkemizin Rusya ile ilişkileri bozmuştu ama TSK içinde ki FETO yapılanmasını Rusya'nın Şubat ve Mart'ta haber alması görmesi ve öğrenmesiyle eskisinden daha güçlü ilişkiler kurulmasına vesile oldu.

6-Türkiye, 15 Temmuz akşamından sonra ülkesinin, bayrağının, devletinin ne kadar önemli olduğunu sokağa çıkarak anladı bu uğurda şehitler verdi. Ülkede Milli İRADE, Milli İdare Amerikan iradesinin ve idaresinin yerini alması için çabalayan başta RTE, ALA, FİDAN gibi idarecisinden AYYILDIZ TİM gibi HACKERlara varıncaya kadar emekler karşılığını buldu, bulmaya devam ediyor.


7- 50 yıldır bizi kapılarında bekleten AB'nin foyası iyice ortaya çıktı. Halkımız yüzünü Avrasya'ya döndü. Bu AB'ye olan teveccühü azaltacak, Fas'tan Endonezya'ya kadar İslam aleminde Avrupa Birliği gözden düşmektedir, daha da düşecektir. Erdoğan'a ve Türkiye'ye düşman olana bir çok İslam ülkesi düşman olacaktır.


8- Türkiye, Feto, DAEŞ ve PKK'nın kurucusu ve hamisi başta LONDRA olmak üzere düşmanını tanımış, görmüş ve bilmiştir. Bu amaçla ilk önce Londra köpekleri olan FETO'ya ve PKK'ya karşı başlatılan Milli Mücadele şimdi sınır ötesine de çıkıp DAEŞ'le başlamıştır. Bundan sonraki adım kesinlikle PYD'yedir. En ufak bir girişim kafalarına bomba yağmuru olarak dönecektir.

9- Türkiye, FETO sayesinde ALLAH kitap Muhammed diyen her adamın arkasından gidilmemesi gerektiğini öğrendi. Devlete sızmaya ve güç elde etmeye çalışan her cemaatin nasılda tehlikeli olduğunu gördü. Bu amaçla sorgulamayan düşünmeyen Müslümanın başına belaların sağanak sağanak geleceğini anladı.

10- Türkiye, Feto sayesine servetine servet katmış olan bir yandan iş adamı kılığında parasını Feto ve ABD emrine veren diğer yandan ise hayırsever gibi Polis Vakıflarına bile sızan Fetocuların  ne kadar alçak ikiyüzlü pislikler olduğunu daha iyi gördü.

12-   1071 den beri bize bu topraklarda rahat yaşama imkanı tanımayan Haçlıların ve maşası Feto'nun şehit ettiği 240 şehidimiz asla kayıp değil kazançtır, nasıl unutabiliriz Ömer Halisdemir'i? Nasıl unutabiliriz tankların önüne yatanları, nasıl unutabiliriz Tanka, Helikoptere, Uçağa eline bayrakla karşı koyan yiğitleri? Evet bu Millet acayip UYANDI Feto/Nato darbesi sayesinde....

13- EN ÖNEMLİ OLAN HAYR ŞU; HALKIMIZ FETO ALÇAĞI SAYESİNDE DÜŞMANINI GÖRDÜKTEN SONRA BU KUKLANIN İÇİNDEKİ LONDRA ELİNİ DE GÖRDÜ VE CERABLUS'TAN BAŞLAYAN SAVUNMA STRATEJİSİ YAYILACAKTIR. 


O EL İSLAM ÜLKELERİNİN PETROLÜNÜ ÇALAN İNGİLİZ ELİ, 



O EL DAEŞİ KURUP SİLAHLANDIRAN VE PKK YA ÇÖZÜM SÜRECİNDE SİLAH BIRAKTIRMAYIP MEŞRUİYET KAZANDIRMAYA ÇALIŞAN LONDRA SİYASET AKADEMİSİ ELİ.


O ELİN KESİLMESİ GEREK.

O EL HIRSIZ,

O EL ARSIZ,

O EL

ALÇAK LONDRALI F.H.ŞENİN ELİ...

İşte bunları anladı Türkiye...
Hepsi senin sayende anlaşıldı Şeytan Feto....

ALLAH SENİ DOĞURAN ANADAN RAZI OLSUN

20 Ağustos 2016 Cumartesi

MADEM ABD GÜLEN'İ VERMİYOR O ZAMAN TÜRKİYE ORTA DOĞU'DA DÜĞMEYE BASMALI

Cumhurbaşkanının son meydan okuması olan "Daeş Feto PKK topunuz gelin" çağrısından sonra PKK ve FETO toplu gelmeye başladılar bile. ABD diğer yandan PYD'yi sözde Daeş'e aslında Türkiye'ye karşı silahlandırmaya devam ediyor. 

Peki bundan sonra ne olacak? Biz ülke olarak ne yapmalıyız?

ABD ve LONDRA ne planlarsa planlasınlar ülke olarak halkımız ülkesine, devletine, bayrağına, seçtiklerine ve atadıklarına sahip çıkmalıdır. Birbirimize artık saçma sapan ayrılıkları bir kenara bırakıp sahip çıkmalıyız.

Peki devlet etrafında kurulan tuzaklara ve ülke içindeki hendeklere karşı ne yapmalı?

El Cevap: Ülkemiz son beş yıldır baş döndüren gündemler yaşamakta. RTE'nin Britanya'nın elinden Avukatlar ordusuyla kurtardığı 800 Milyar Dolar para Britanya'nın başta Gezi planlaması olmak üzere, 17-25 Aralık kumpasları sayısız girişimlerle (MIT Tırlarına operasyon Uludere, Reyhanlı, Hendek Savaşları, Rus Uçağının düşürülmesi  vb) bu para ekonomi içinde eritildi. Britanya bu paranın elinden gitmesine sinirlenip FETO NATO ve PKK unusurlarını üzerimize saldırttı.

Sonuç yüzlerce ölü ve yaralı...

Peki bunun sonucu olarak kazanan kim?

Kesinlikle BATI kaybediyor. Nasıl?

Türk Rus, Türk İran ilişkileri daha fazla gelişmeye başladı ve bu ülkemiz içindeki Amerikancıları ve Amerikancı Ciamaatleri korkutmaya ürkütmeye yetti bile. Fetocular şimdi o kendisi gibi F TİPİ cemaatlere gidip "Gördünüzmü? Biz size demedik mi Erdoğan ve yanındaki İrancılar ülkenin eksenini Doğu'ya kaydırmakta ülkemiz İran ajanlarının eline geçti" korkusunu fitnesini yaymaya çalışmaktalar. Bu cemaatlerde aslında alttan alttan FETO'nun destekçisidirler.

Türki neyapıp edip mutlaka ama mutlaka Suriye'de yakılan Britanyacı fitne ateşini Masaya ABD ve Britanyayı almadan Ruslar ve İranlılarla çözmelidir. Bu savaş son derece vahim ve daha fazla olumsuz sonuçlar üretmeden çözülmelidir.



Peki Suriye iç savaşı nasıl çözülebilir?

Madem ABD maşası Gülen'i iade etmiyor o zaman Türkiye aşağıdaki düğmelere tek tek basabilir....

1-Artık tehdit kesinlikle ESAD Rusya ve İran değil NATO FETO BATI LONDRA ALMANYA'dır. Bunu çok iyi gördü halkımız. Suriye üzerinden Feto/Nato ortaklığına ısmarlanan Anglo Amerikan Darbe girişimini 240 şehit ve 2000 yaralı gaziyle atlattık. Bu darbe bizim dış ve iç güvenlik konseptimizi tamamen değiştirdi.

2-Türkiye Rusya İran ve Çin orta Doğu'da kesinlikle beraber hareket etmeli ve askeri güçle DAEŞ ve PYD'yi Ortadan kaldırmalıdır. En ağır silahlarla füzeler ve roketlerle DAEŞ ve PYD askeri üsleri ve güçlerinin kökü kazınmalıdır. Bu sağlanırsa Suriye'de sorun daha çabuk çözülür. Bu sayede bölgeden ABD ve İngiliz güçleri atılmış olur.

3-Suriye sorunu çözülene kadar İncirlik Kapalı tutulmalıdır. Darbeye adı karışan CIA Ajanlarının İncirlikten kaçmasına engel olunmalıdır.

4-Suriye'de barış ancak ve ancak Türkiye, Rusya, İran ve Suriye arasındaki anlaşma ile sağlanır. ABD  NATO ve Britanya tamamen devreden çıkartılmalıdır. 

5-Kuzey Irak'ta Türkiye yanlısı Barzani'yi bu anlaşma çok rahatlatır. Hatta Barzani Irak ilişkilerine de yansır.

Bölgede çıban başı kesinlikle ABD ve AĞA ANASI LONDRA'daki kahpedir. Bu nedenle Türkiye, Rusya, Çin ve İran bölgenin çıban başı bu iki pisliği buradan atabilirse o zaman bir çok sorun da kendiliğinden çözülecektir. Suudi Arabistan'ın Britanya ve Amerikan baskısından kurtulması ve halka dayalı seçimli bir monarşinin kurulması da bölge barışı için gereklidir. ABD ve LONDRA'nın  karışmadığı Orta Doğu'da herşey çok ama çok kolay çözülür. 

Bu anlattığım strateji kesinlikle başta Washington'u ve Londra'yı korkutmakta, İsrail ise diğer korkan ülke zira bölgede Türk-Rus ortaklığı ile Daeş  PYD yok edilirse bu tüm BOP planlarını altüst eder. Bu durum RTE'nin BATI'ya attığı en büyük kazık olarak tarihe geçer.

Halk olarak bizim yapmamız gereken şu zorlu dönemde sabırlı olmalıyız. PKK ve hala devletin içinde saklanan FETO köpekleri organize şehir bombalama işlerini daha da arttırabilirler, terörü masum insanları katlederek yapabilirler, Alevi bölgelerini yada sünni dindar kesimlere, yada cemaatlere saldırılar düzenleyebilirler. Bu Allahsızlardan bu emperyalist köpeklerden her türlü kötülüğü bekleyebilirsiniz çünkü bunların gözü CİAmaatçilikle kör olmuş ve ırkçı faşizmle kör olmuştur. 

Nerede PKK ve FETO militanı var bilip te devlete söylememek vatan hainliğidir ve onların ekmeğine yağ sürmektir. Acırsak acınacak hale geliriz. Eğer söz konusu olan ülkemiz ve bağımsızlığı ise diğer tüm konular sadece furuğattır. 

Bu sözüm başörtüsüne furuğattır diyen FETOculara kapak olsun...







17 Ağustos 2016 Çarşamba

TÜRKİYE (Erdoğan) VE İSLAM DÜNYASI ŞEYTANİ İLLÜMİNATİYİ (LONDRA'YI) YENEBİLİR Mİ?

YURTTA MİLLET CİHANDA ÜMMET

2010 yılında yavaş yavaş başlayan, GEZİ'yle start alan ve yıllardır süren GÜLEN-ERDOĞAN, PKK-ERDOĞAN, MUHALEFET-ERDOĞAN mücadelesi 15 Temmuz gecesi yeni bir sürece girdi. Aslında bu mücadele kesinlikle Erdoğan'ın PKK-FETO-DAEŞ mücadelesi değil. Bu Mücadele Türkiye ve İslam Dünyası'nın BATI'yla olan mücadelesidir. Batı dünyasının silahlı ekonomik gücü ABD ve Beyni Londra yıllardan beri İslam dünyasına ve liderlerine otur-kalk-zıpla-hopla-yat-koş gibi emirler vermeye alışmıştı. Alışmıştı yetkisiz ve kendi izniyle onay alınarak atanan Cumhurbaşkanlarına, alışmıştı Londra'nın onayını alarak kurulan partilere, alışmıştı el pençe divan duran Başbakanlara.

Dik Durmak neden önemli?

Türkiye ve Lideri Erdoğan Batı'ya "Artık sizin karşınızda ne derseniz yapacak bir lider yok, artık yeni Türkiye'ye alışın" dedi. Bu mesajı alan Britanya Ajan gazetecileri John Hanahan gibileri Doğu Anadolu'ya yolladı. Daha şehir çatışmaları hendekler kazılmadan kalkışma ayaklanma fragmanları çekildi. YDG-H çılar "Alın bu yeni Türkiye" diye Britanyanın maşalığını daha çatışmalar başlamadan çekilen bu fragmanlarda gösterdiler. Zannetiler ki Türkiye teslim olacak. 

Londra ve köpekleri ABD NATO her pisliği çaşaları FETO PKK PYD DAEŞle yapmaya ve terörü yaymaya başladılar.

Erdoğanın elinde sadece iki şey vardı;

1-Samimiyeti

2-Bu samimiyet ve mertlikten dolayı onu seven Yurtta Milleti ve Cihanda Ümmeti.

Beni en çok düşündüren şey şu;

Emperyalizme, siyonizme ve onların başı olan ABD LONDRA'ya karşı bu şeytani İLLÜMİNATİ'ye karşı mücadelede ERDOĞAN'a Allah korusun birşey olursa ne olacak?

Erdoğan sonrasında gelecek olan lider Halkın bu güçlere karşı dik durmasını istemesine yanıt verecek mi?

Yeni lider bu kadar güzel şiir ve Kuran okuyarak milletin ve ümmetin kalbini çalacak bir hırsız olacak mı?

Lider odaklı bir Türkiye'den Misyon odaklı bir Türkiye'ye geçecek miyiz?

Bunu nasıl başaracağız?

Bu soruların cevaplarını tek tek irdeleyelim;

ÜLKE İÇİNDE YAPILMASI GEREKENLER;

1- Erdoğan kendisinden sonra tıpkı kendisi gibi bu misyona sahip insanları yavaş yavaş öne çıkarmalı. Benim yüreğimdeki liderler, Erdoğan'a ve ülkeye kast eden şerefsizleri defalarca kez durdurmuş olan MIT'in müsteşarı Fidandır. Yıldırım, Ala, Kurtuşmuş'ta bu misyonu yürütebilecek insanlar. Ancak asla Gül, Davutoğlu, Babacan vb AK Parti içindeki ABD ve Londra'ya yakın isimler olmaz. Onların liderliğinde tüm duruşlar kazanımlar tamamen elden gider.

2- MIT Müsteşarlığı kesinlikle MIT BAŞKANLIĞI gibi bir isimle tüm İstihbarat birimlerinin orkestra şefi olmalı. JİTEM, EMNİYET İSTİHBARAT, GN KURMAY ÖZEL İSTİHBARAT, DIŞ İŞLERİ İSTİHBARAT vb bir sürü istihbarat birimi İÇ ve DIŞ istihbarat olmak üzere MIT'in çatısında birleşmeli. Güçlü ordu güçlü ülke değil, GÜÇLÜ İSTİHBARAT GÜÇLÜ ÜLKE prensibi yürütülmeli.

3- Devlet kesinlikle Cemaatlerle arasına mesafe koymalı ve asla bir cemaati tutmamalı, çünkü cemaatler en sonunda cemaatçilik yapmakta ve ülke FETO örneğinde olduğu gibi ciddi sorunlar yaşamakta. Devlet okullarda KURAN'ın hem arapçasını hemde Tğrkçe anlamı ve tefsirini derslerinde verdirmeli, siyer dersleride doyurucu olmalı. Esmaül Hüsna ile öğrenciler Allahın Kişiliğini tanımalı. Devlet öğrencilerin ahlakının gelişmesine katkı sağlamalı. Ahlak Polisi gibi Ahlakı cinsellik algılamamalı sadece. Ticaret Ahlakı, eğitim ahlakı, çalışma ve sosyal düzende ahlak geniş şekilde okullarda işlenmeli.

4- Nükleer silah elde etmek ülkenin en önemli amacı olmalı. Bunu kullanmak için değil bunu caydırmak için elde etmeli. Nükleer silahı elde etmemizi sözde müttefikimiz özde düşmanımız NATO asla istemez. Bunu ancak Rusya sayesinde elde edebiliriz. Nükleer silah kadar Nükleer deniz altı ve Uçak Gemileri de kesinlikle olmazsa olmazlardan... Türkiye'nin uluslararası sularda gece gündüz 365 gün dolaşan Nükleer Uçak Gemileri olmalıdır. Bu caydırıcılık ve adaletin sağlanması için lazım. Nerede İngiliz köpekliği yapan Londraya değil ama Müslümanlara bolca saldıran Cihatçılar var, Türk uçakları yerle bir etmeli kamplarını. Ümmetin kendi barış gücü olmalı. Myanmar Arakan'da Nükleer üç tane uçak gemisi olan Türkiye'ye ne diyebilir? Katliam yapabilir mi ARAKAN'da? Türkiye sadece kendi içine değil artık dünya üzerinde gücünü adaletle göstermek zorundadır.


5- Kendilerini 30 sene önceki AET gibi sanan salak bir birlik olan AB, Türkiye olmadan yıkılmaya mahkumdur. Hele hele Erdoğan'a asla dayatma yapamazlar. Vizesiz seyehat Türkiyenin 1963 Ankara Anlaşması üzerinden hakkıyken AB bunu bile kullanmakta. Şu an hiç bir şeyi Türkiyeye koşul olarak dayatamaz. Dayatırsa Türkiye kendi içindeki Mültecilerin gitmek isteyenlerine yol vermelidir.

6- Avrasya Birliği Türkiye'nin ve Asya'nın güçlenmesi için gereklidir zaten AB'de ekonomiyi ve sosyal yaşamı canlı tutan Türklerdir. Eğer AB içindeki Müslümanlar ülkelerine geri dönsün AB ülkelerinin çöküşü daha hızlı olur.

7-Erdoğan kesinlikle ZİRAAT Bankasını yada HALK BANKASINI Ümmetin Bankası ilan etmeli. Sadece şu sözü söylesin yeter "Değerli İslam Ülkelerinde yaşayan Türkiye'yi seven gönül dostlarımız! Halk Bankasını Ümmetin Bankası ilan ediyorum. Sizden ricam Türkiye'ye destek vermek ve güçlenmesini istiyorsanız bu bankaya mevdualarınızı aktarınız, bu sayede Türkiye daha çok güçlenecektir. Bi defa şunu söyleyim, Türkiyenin güçlenmesi demek tümmm İslam coğrafyasının güçlenmesi demektir" desin ertesi gün Halk Bankasına para yağmaz ise ben de Ayhan değilim...

Erdoğan kesinlikle sadece Milletin değil Ümmetin kurtuluş umududur.

Ona bu konuda en büyük destek verecek kişi LONDRA'yı mahvetmek isteyen ve Erdoğan'ın Ümmetin gayri resmi Halifesi olduğunu çok iyi anlayan Vladimir Putin'dir.

Eğer bu mihval üzerinden gidilmezse, eğer Türkiye'nin Uluslararası arenada ADELET'e ve Siyasal ETikliğe dayanan gücünü göstermek için rota belirlenmezse stratejiler oluşturulmazsa bunun için adam yetiştirilmezse o zaman bize ANADOLU'yu ERDOĞAN sonrası dar ederler.

Rabbim Şeytana ve İLLÜMİNATİsine fırsat vermesin...

15 TEMMUZ GECESİ SOKAĞA ÇIKIP ABD NATO MAŞASI FETOCULARA KARŞI DURAN TÜM KARDEŞLERİM İÇİN AŞAĞIDAKİ EZGİYİ PAYLAŞIYORUM...

https://www.youtube.com/watch?v=220-9FqI86A


14 Ağustos 2016 Pazar

FETO'nun YENİ TAKTİKLERİ

Darbe sonrasında darbeye destek veren TSK içindeki Nato subayları aynı zamanda Feto subayları olduğunu ve NATO askeri üstlerinin tehlike arz ettiğini başta Darbe'nin planlandığı İncirlik üssünün kapanmasının gerektiğini dile getirmiştim. NATO şu an kendi adamları FETO ve DAEŞ'in korunması için Türkiye'de benim gibi ne kadar NATO FETO DAEŞ muhalifi varsa ve eli kalem tutan insanlara maşalarının SOSYAL MEDYA hesapları üzerinden ve aracılığı ile saldırmaya başladı.

Şu an yeni FETO taktiği olabildiğince "Ben Fetocu değilim bu fetocu, ben daeşçi değilim bu daeşçi" söylemlerinin yayılmasını sağlıyorlar. Önceki taktikleri etraflarına bakın ne söylüyorlardı ablaları "Ay ben bi Rüya gördüm Sayın Cumhurbaşkanımızın yüzü kapkaraydı, düşmanları onu eline almış" diyerek RTE'nin hakkında bile halkın kafasında şüphe uyandırıyorlardı. 

Şimdi kendi izlerini yok etmek için FETOcu değilmiş gibi görünerek çevrelerinde FETO aleyhine kim varsa olumsuz propaganda yapmaya ve hatta şikayet etmekteler. Devlet aslında kimin FETOcu olduğunu çok iyi biliyor. Bunların derdi Devleti oyalamak, izlerini kaybettirmek soruşturmaları itibarsızlaştırmak ve arkasından utanmadan "Devlet Fetocu olmayanları bile hapse attı ne zalim devlet" demek. İşte bu ve bunun gibi hainlerin dilleri her yere dönmektedir. Amaçları OHAL ortamından en az zaiyatla çıkmak yargıyı oyalamak ve izlerini kaybettirmek.

Peki devlet ne yapmalı?

Asılsız boş iftira atanların aslında kendisinin FETOcu olduğunu araştırmalı, böyle yaparsa asıl kimin fetocu olduğunu bilir.

Gün geçmiyorki bir FETOcuyu ülkemizin önemli Siber Ordusu Ayyıldız Tim açığa çıkartmasın. Komedyen Atalay'ın Fetocu olduğunu Ay Yıldız Tim olmasa bilebilir miydik? Asla bilemezdik. Elimizde kanıt yok adam kendisini REİSCİ diye tanıttı hatta 15 temmuzda daha REİS söylemeden biz sokağa çıktığımızda bu adamlar daha sonra Demokrasi mitinglerinde sahne aldı.

Benim Devlete tavsiyem Fetocu olmayanlara iftira atanların FETO'yla bağlantılarını araştırması. Bu şekilde hem boş ihbarda bulunan ve yargıyı polisi oyalayan Fetocular yakalanır hemde OHAL'de daha az emek harcanarak daha fazla FETOCU bulunur.

TÜRKİYE'NİN RUSYA İLE İTTİFAKI STRATEJİK Mİ TAKTİKSEL Mİ?

Darbe sonrası Türkiye'de oluşan NATO, ABD, AB ve BATI karşıtlığı hızla artmakta Türk halkı darbenin açıkça arkasında olan ve yalandan ağız ucuyla darbeyi kınayan ve hükümetin yanında olduğunu yine yalandan söyleyen batılı ülke ve ittifaklardan iğrenmeye başladı. 50 yıldır AB kapısında bekletilen hakkı olan vize serbestiyetini bile 72 şarta bağlayan FETO'nun darbesine NATO subayı statüsünde olan askerlerin katılması bir yandan NATO subayı olup diğer yandan FETO askeri olan hain subayların itirafları gün geçmiyor ki Türk halkını sinirlendirmesin.

Şu an İŞİD Suriye'de yenilmeye başladı çünkü İŞİD'e aktif ve gizli destek veren NATO İncirlik askeri üssünü kullanamıyor. Üsse giriş çıkışlar yasak. İncirlik askeri üssünde darbe planlayıcısı 50 CIA ajanının mahsur kaldığı söyleniyor. Gülen verilene kadar da o 50 darbe planlayıcısı ajanında mahsur kalacağı söyleniyor. ABD Genel Kurmay başkanı geldi o ajanları kurtaramadı deniyor.

Darbe esnasında Türkiyeyi ilk arayan ve NATO'nun bu darbesinden endişe duyan Vladimir Putin'di ve Erdoğan'a ilk yurt dışından gelen kişi de Kazakistan devlet başkanı Nazarbayevdi. Yine İran'dan siyasetçiler Türkiyeyi ziyaret ettiler. Aslında İran bile darbeden endişe etti çünkü Türkiye Suriyeleştirilseydi sıra İran'ın parçalanışına gelecekti bu nedenle İran Erdoğan'ın darbeden kurtulmasına sevindi.

Rusya ve İran ilişkilerine darbe vurmak amacıyla Arap Baharı ayaklarıyla çıkartılan Suriye iç savaşının asıl müsebbibi İngiltere'dir. İngiliz siyasetini takip ederek derin strateji saçmalıklarıyla İngilizlere destek veren ve aslında gizli bir Erdoğan Muhalifi olan Davutoğlu'da Suriye savaşının tetikleyicisi ve suçlularındandır. En az Britanya AB ve ABD kadar suçludur Davutoğlu. 2011 yılında bu savaşın Rusya'nın Tartus'tan çıkartılma amaçlı olduğunu ve Rusya'nın oradan asla çıkmayacağını ama Türkiye Rusya İran ilişkilkerine darbe vurmak için bu savaşın suni olarak İngiliz Londra stratejisi olduğunu belirtmiştim. Zaman malesef beni haklı çıkarttı. Tartusun daha nerede olduğunu bile bilmeyen o zamanki yazarlar bunu çok daha sonra köşelerine taşıdılar. 

Uludere olayında Emniyet istihbarattaki Fetocular TSK içindeki FETOculara verdikleri istihbaratla katliam yaptırdılar. Bir askerin burnu kanamazken amaç PKK'nın tekrar savaşa başlamasını sağlamaktı. Bununla Türk ekonomisine darbe vurmaktı. Dünya tarihi Gülen ve adamlarından daha hain bir kitle görmemiştir henüz.

Darbeden önce yazdığım ve Rusya'daki generallerin bazılarının da rus çeteleri aracılığı ile pekala Rus uçağının amblemlerini boyayla kapatıp TSK içinde de FETOculara bu uçağı vurdurabileceğini ve Rus Türk ilişkilerini baltalayarak Erdoğan'ın en sağlam destekçisi ile arasını açıp Erdoğan'ın yalnızlaştırılma çabası olduğunu da yazmıştım. Bunlar darbe sonrası daha iyi anlaşıldı. Rusya Şubat Ayında Fetocuları ciddiye almaya başladı, yavaş yavaş uçağı onların düşürdüğüne emin oldular. Yoksa Putin asla Erdoğanla tekarar masaya oturup bu kadar samimi pozlar vermezdi. 

Türkiyenin şu andaki Rusya İran yakınlaşmasını nasıl okumalıyız öyleyse?

1-Rusya ve İran Batı ve İngiliz İllüminatisi tarafındqan hedefe alındı. Ekonomileri petroldeki arz fazlalığı ile batırılmaya çalışılmakta. (Daha önce Britanyanın arz fazlasını nasıl yaptığını Kyoto anlaşmasını nasıl kullandığını yazmıştım).

2-Suriye yüzünden tüm İslam dünyasında çok berbat bir duruma düşen ve yalnızlaşan Rusya ve İran'ın Türkiye ile yakınlaşması hem Suriye üzerinde devam eden İngiliz ve Davutoğlu siyasetinin son bulması anlamına gelmekte. Davutoğlu ve sığ siyaseti olmadan Türk dış siyaseti çok daha iyi bir noktaya kesinlikle gelecektir.

3-Günlerdir İncirlik üssü pasif durumdayken NATO işide destek götürememektedir bu yüzden İŞİD Suriyede geri çekilmeye başladı. Gülen'in 1 ay daha Türkiyeye verilmemesi demek NATO'nun işide 1 ay daha destek verememesi demek bu ise Suriyede iç dengeleri değiştirecek.

4-Erdoğan'ın son Rusya ziyaretinden sonra Suriye'de ABD ve BAtı devre dışı kalmaya başlamışlardır ve İngilizler Kuzeyden incirlikten giremediği İŞİD'e destek olayına Kıbrıstaki Dikel'ya İngiliz üssünden ve Ürdün topraklarını kullanarak Güney Suriyeden İŞİD'e askeri lojistik destek veremeye devam etmektedir. Bu ise Türkiye'nin Suriye'de İngiliz ABD ve NATO desteği alan İŞİD'e karşı Rusya ve İranla beraber hareket etmesine yol açma ihtimalini ortaya çıkartmıştır. Türkiye'nin Rus ve İranlılarla beraber Suriye savaşını bitirecek olması ABD istihbaratçısı Darbenin planlayıcısı ve Darbe başarısız olunca Helikopterle Yunanistana götürülen CIA bilirkişisi ikinci Kissenger olan Graham Fuller'ı inanılmaz korkutmaktadır ve Suriye'den Türkiye çekilsin beyanatında bulunmuştur.

5-Türk Akımı projesi ABD ve Britanyanın asla istemediği İsrail'in kendi gazına alternatif olacağı için hiç ama hiç istemediği projeydi. Rusya Putin'in darbe gecesi Erdoğanı aramasının meyvasını Erdoğan'da Pilotların ailesinden özür dilemesinin meyvelerini mutlaka yiyecekler. Tarih boyunca Rusyaya fazla güvenilmemesi gerektiği düşünülmektedir, zaten başta Davutoğlu ve Arınç gibi isimler bu nedenle Erdoğan'na ve doğu siyasetine karşı çıktılar. Ancak Rusya ve Türkiye iki komşu ülke ve ilişkileri düşünülenden çok daha güçlü, zira onbinlerce çift var evlenen.Türkiye Rusyanın gazına , Rusya Türkiyenin boğazlarına, tarımına, sahillerine, sanayisine muhtaç. Bu ortaklık Taktiksel olmaktan çok stratejik ortaklık olmalıdır.

6-Türkiyenin kendi gücü ve bağımsızlığının korunması için; a) Kesinlikle Nükleer güce ihtiyacı var. b) Nükleer silahlara ihtiyacı var. c) Nükleer silahlarını en az 20.000 km uzağa atabilecek füze teknolojisine ihtiyacı var. Bunu Türkiyeye sağlayacak olan asla NATO değildir, ABD ve Britanya hiç değildir. Bu ülkeler ve bu pakt Türkiyenin asla dostu değil düşmanıdır. Bunu artık Türk halkıda devletide çok iyi anladı.

7-Kuşkusuz bu ittifaka Türkiyede karşı çıkanlar sadece Feto değil FETO ideolojisi ve dini bakışaçısına sahip diğer bir çok F Tipi cemaatlerdir. Devlet şu anda Darbeyi lanetleyen ama kendi adları asla FETO'nun ölüm listesinde olmayan bu cemaatlere dikkat etmelidir. Bu cemaatler her an ABD ve Britanya ile iş birliğine hazırdır ve ruhlarını bile satarlar. Çünkü Allahtan korkmadan yanmaz kefen satan bir kafa vatanı bile satar.


Darbeden kaç gün geçti BATILI liderlerden hiç biri hala Türkiyey geçmiş olsuna gelmedi. Tüm BATI Medyası Şeytani İllüminatinin elinde. Erdoğan ve PUTİN hedefteki iki adam. Hadislerde anlatılan Deccal varsa ki bu bana göre kesinlikle tek gözlü piramit ile sembolize edilen darbecilerin cebinden çıkan 1 dolardaki Deccaliyettir. Eğer bir mehdi varsa bu BATI'ya ve İLLÜMİNATİYE kafa tutan ve neye kafa tuttuğunu tam olarak bildiğini sanmadığım Mehdiyeti temsil eden Deli(!) Erdoğandır. Deccaliyete karşı duran Mehdi ise ona yardımcı olacak İSEVİYET ise olsa olsa ancak PUTİN olur. Bu nedenle Erdoğan ve PUTİN Türk Rus ortaklığını taktiksel değil stratejik düşünmek zorundadır. Türk halkı Batıya ve deccaliyete karşı artık Rusya ile stratejik ittifaklık yapmaya kendisini alıştırmalıdır....

Rabbim ülkemizi şeytanın ve dostlarının şerrinden korusun....



11 Ağustos 2016 Perşembe

PUTİN ve ERDOĞAN GÖRÜŞMESİNİN SONUÇLARI VE ETKİLERİ

Rusya, kendi uçağını düşüren unsurun FETO/NATO ortaklığını Şubat ayında öğrendiğinden itibaren yavaş yavaş bu haberleri değerlendirdi. TSK içinde FETO/NATO yapılanmasının 15 Temmuz'da ki darbesinden sonra Rusya aslında kendisinin ve Türkiye'nin ne çeşit bir tuzağa düşürüldüğünü üzüntüyle gördü. Gerçekten Rusya ve Türkiye Londra tarafından AB ve ABD kullanılarak yalnızlaştırılması sağlanacaktı. İki ülke birbirine düşürüldükten sonra Kissenger denen itin Putin'in yanına gidip "3. güç olarak Türkiye'yi oluşturmaktasın Erdoğan'a destek vermen Rusya'nın çıkarına değildi zaten, onun sonu geliyor" sözlerine rağmen Erdoğan halk tarafından ne denli sevildiğini ve hatta Erdoğan'ın Fas'tan Endonezya'ya Tataristan'dan Somali'ye kadar sevildiğini iyice gördü.
Erdoğan'ın kendisinin bile farkında olmadığı gayri resmi Halifelik gücü tüm Sünni alemi bağlayıcı bir güçtür. Bu gücün Nükleer güçten bile büyük bir etkisi olacaktı. Çünkü Rusya'da 30 milyona yakın olan ve nüfusu gittikçe artan ve Putin'e %97 oranında destek veren Müslüman Rus vatandaşlarının desteğinin de kaybedilmemesi gerekliydi.

Şii İran'la ilişkileri zaten iyi olan Rusya, Sünni dünyanın lideri olan Türkiye ve Erdoğan ile gücüne güç katacağını çok iyi biliyordu. Bu nedenle bu görüşme Putin'in en önem verdiği görüşmeydi çünkü karşısında sadece Türkiye Cumhurbaşkanı yoktu, aynı zamanda İslam dünyasının en sevilen lideri ve ona Batı'yla mücadelesinde en büyük desteği verecek adam birazdan elini sıkmaya gelecekti. Sadece siyasi bir liderle değil aynı zamanda aslında gayri resmi İslami dini bir kişilikle el sıkışacaktı. Kimsenin asla anlamadığı bu heyecanın nedeni işte buydu...

Görüşmeler Rusya'nın eski başkenti St Petersburg'ta oldu. Burası Rusya'nın sadece eski başkenti değil kültürel ve Rus kişiliği en belirgin olan bir başkentti. Sanatsal ve estetik bir yerdi. Ayrıca Erdoğan Konstantin Saray'ın da ağırlandı ki bu Rusya'nın ve Putin'in bu görüşmeye ne denli önem verdiğinin işaretiydi.

Peki gelelim bu görüşmeyi okumaya;

1-Adnan Menderes yıllar önce ABD ve Britanya'Ya karşı Rusya ile beraber yürümenin sinyalini verir vermez darbeyle şehit edilerek öldürüldü. Erdoğan'ın özrüyle başlayan yumuşama Batı'yı telaşa sürükledi. Uçak kumpasıyla yalnızlaştırılan ve paylaşılacak olan Türkiye'yi Rusya'nın ses çıkartmayacağı şekilde bitirmek istiyorlardı. ÖZÜR TAM ZAMANINDA VE HAYATİYDİ.

2-Rusya Erdoğan'ın mert ve halk desteği almış biri olduğunu ve Kissenger itinin planını geçte olsa anlamış bu yarım ağızla yapılmış özrü hemen kabul etti. Erdoğan'ın darbeyle yenilmesini asla istemedi ve kara gün dostu olduğunu her şeye rağmen Kurtuluş savaşında ve şimdi yine göstermişti. Rusya aslında Nato'dan daha güvenilir bir müttefik olduğunu Türkiye ve Türk halkına kanıtlamıştı.

3-AK Parti içinde Erdoğan siyasetine düşmanlar zaten bu yakınlaşmayı asla istemediler çünkü o AKP liler emirleri ABD den ve LONDRA'dan almaktaydı. Korkaklar da Erdoğan'a tavır aldı. Bunların arasında Müslüman görünümlü Başkabakanlık yapan hainler bile vardı. Allahtan RTE zamanında onun politikalarına RET getirdi de Türkiye uçurumun eşiğinden döndü. Bu kesim bu ziyaretle büyük bir darbe aldı.

4- Rus Türk ilişkilerinin gelişmesini, Türkiye'nin bağımsız ve güçlü bir devlet olabilmesi için Rusya'yı asla es geçmemesi gerektiğini hatta AVRASYA bloğunda yer alması gerektiğini Kemalist Milliyetçi Subaylarda çok istiyordu ki bunlardan bazıları FETO kumpasından kurtularak 15 Temmuz'dan sonra görevlerine iade edildi. Bu kesim halk desteği olan ve sevilen mert Erdoğanla Batı'ya ve FETO'ya karşı başlayan bu mücadeleyi de sonuna kadar destekliyor. Bu görüşme bu kesimi de kesinlikle memnun etmiştir. Bu kesimin Devletle beraber yürüyüşüne büyük destektir.

5-Uçak krizinden sonra kendisini Türkiye'ye karşı Rusya'nın dostu gibi gösteren FETO'ya, Rusya'nın onların gerçek yüzünü Uçak krizinde asıl sorumlu pislikler olduklarını öğrendikten sonra asla yüz vermedi. Rusya'nın Erdoğan'dan yana tavır alması da FETO'ya büyük bir darbeydi. Rusya FETO demenin NATO demek olduğunu öğrendiği için artık dış siyasetinde Kissenger ve FETO kumpasından kurtuldu. Çünkü Rusya bile TSK içinde onların ne denli güçlü olduğunu sonradan öğrenmişti.

6-Türk Akım'ı projesinin, Akkuyu Nükleer santralinin gerçekleşmesi demek Rus ve Türk iş dünyasının eskisinden daha güçlü olacağının işareti. Akkuyu Nükleer santrali NATO'yu korkutmakta çünkü Türkiye çok yakın bir zamanda kendi gücüne güç katacak NÜKLEER KITALARARASI BALİSTİK füze teknolojisinide kolaylıkla alabilecektir. Bir zamanlar ABD nin 90'lı yıllardaki sözde sosyal demokrat CHP li dış işleri bakanı aracılığı ile yapılan baskısıyla yok edilen Kazakistan'ın Nükleer Silah gücüne bu büyük katkı sağlayacaktır.

7-Ne olursa olsun bu darbe sonrasında Türkiye ve Türk halkı kesinlikle FETO destekçisi NATO'dan uzaklaşmıştır. Aylardır Erdoğan aleyhine bıkmadan usanmadan yapılan yanlı ve yanlış yayınlar yüzünden NATO ve BATI Türkiyeyi kaybettiğini anlayacak. GÜLEN'in teslim edilmemesi ise bunu dah da derinleştirecek.

8-Suriye'de sorunun karmaşıklaşmasına ve oluşmasına neden olan başkent kesinlikle LONDRA'dır. Londra siyasetini takipçiside 2011 yılında FETOcu müsteşarlardır. O müsteşarlar Suriye'deki savaşta NATO'nun siyasetinin takip edilmesini sağladığı için ayrıca suçludur. Sadece VATAN HAİNİ değil Suriyede İngiliz siyasetinin takip edilmesini sağladığı için ÜMMET HAİNİDirler.

9-CIA'nın Yunanistan'a kaçırılan Ajanı Graham Fuller, Türkiye'nin Suriyeden çekilirse daha kolay çözüm olacağını iddia etti. Bu alçak şerefsiz pislik bu saatten sonra ABD ve LONDRA'nın Suriyede elinin zayıflayacağını çok iyi anladı. Bu nedenle içindeki temenniyi strateji olarak tavsiye ediyor. Ona sözüm şu, kendi k.çını kurtardı kaçtı ama hala girişleri kapalı olan onlarca darbeci CIA Ajanı ne olacak İncirlikten çıkabilecek mi? Darbe öncesi aileleri ABD ye yollanmasaydı aileleriyle beraber mahsur kalacaklardı. Sadece bu bile ABD nin Darbeyi bildiği yönettiği bu yüzden haber vermediğini anlamamıza aptal değilsek sağlar...

10-Rusya Azerbaycan ve İran görüşmesinde Türkiye yoktu ama aslında gönül olarak vardı. Rusya İran ve Türkiye Avrasya işbirliği ekseninde NATO'nun gücünü kesinlikle zayıflatır. Türkiye bir yandan Rusya ve Avrasya ekseniyle ilişkilerini güçlendirirken diğer yandan NATO'dan yavaş yavaş kopmalıdır. Çünkü NATO olduğu sürece ülkemizin bağımsız ve güçlü olması mümkün değildir. Bunun en büyük kanıtı NATO'nun ortak silah üretiminde KNOW HOW'ı Türkiyeye vermeye yanaşmamasıdır.

11-Rusya Suriye de olan savaş yüzünden SÜNNİ dünyada Şİİ yanlısı gibi görünüyordu. Suriye sorununu Türkiye ile beraber çözmesi demek PKK sorununun da çözülmesi anlamına gelir. İŞİD'in gücü abrtılmaktadır İŞİD'in tüm gücü dünyanında bildiği gibi Londra ve Washingtondan gitmektedir. Orta Doğu bundan sonra Batı'ya kapanacaktır. Sömüremeyen ABD kendi derdine düşecek kısa zamanda eyaletler arası savaşlar çıkacaktır. Çünkü milli birliğini kurduğu terörist örgütlerle sağlamaktadır ABD.

12-Bu anlaşma başta Enerji olmak üzere Tarım Sanayi, İnşaat vb tüm sektörlerde canlanma demek. İlerde AVRASYA Birliği kendi ortak parabirimini oluşturma kararını gerçekleştirirse durum AB ABD ve LONDRA için çok daha kötü olacaktır.

Kuranda bulunmayan ve bazı hadislerde bulunan MEHDİ konusu gerçekse bu kimliği ve kişiliği en iyi ERDOĞAN taşımaktadır. MEHDİ'nin MESİHle iş birliği yaparak tek gözlü deccalı yok etmesi konusu ise burada oturmaktadır. Putin İseviyeti temsil etmekte. İkisi, doların üzerinde bulunan tek gözlü Deccal'ı (Şeytani İllüminati) yok edecekler inşallah...

Rabbim bu dava da yar ve yardımcımız olsun...

9 Ağustos 2016 Salı

Hz Muhammed'in Eğitim Metodolojisi ve İslami Pedagojik Anlayışının Temeli ve Analizi

Hz Muhammed'in eğitim anlayışının ip uçlarını kurmuş olduğu ilk Kuran Evi olan Müslüman İllüminatinin (İslami Aydınlanmanın) hücre evi Erkam'ın Evi'nden biliyoruz ve kendi ev halkına davranışından anlıyoruz.

Çocuk sahabeler olan Hz Zeyd, Hz Fatıma, Hz Ali, Hz Aişe'ye davranışı nasıldı? Diğer Mekkeli ve Medineli Müslüman ve yahudilere davranışı nasıldı?

Bu yazımda bunu anlayacağız ve inginç tespitlerde bulunacağız.

Daha önce Zeyd'in adının neden ZEYD diye isman Kuran'da adı geçen tek sahabe olduğunu ayrıntısıyla yazmış Tv'lerde bunu söylemiş ve Hz Muhammed'İn Mezarı Neden Medine'de diye Müslüman İllüminati kitabımda da ZEYD konusunu açmıştım. Ancak konu çok önemli ve Zeydle de ilgili olduğu için burada da vurgular yapmak zorunda kalacağım.

Bilindiği gibi Zeyd köle olarak Yemen'den çocuk kaçırıcıların kaçırıp Hz Muhammed'e sattığı bir çocuk. Hz Muhammed onu satın alır almaz hemen özgür bıraktı. Onu yanında evladı veya kardeşi gibi tuttu. Peki aklımıza şu soru gelebilir. "Hz Muhammed madem o kadar iyi birisi neden Zeyd'i yanında tuttu? Neden onu ailesine bulup götürmedi? Neden Zeyd'in yurdundan uzakta kalmasına razı geldi?

İşte bu sorular esaslı sorular. Malesef İslam dünyasında soru sorulması sorgulanması günah sayıldığı veya hoş karşılanmadığı için Müslümanlar İslam coğrafyasının gönül sınırlarını daha geniş alanlara yayamadılar.

Hz Muhammed'den kaçtane idi?
1- Arap Muhammed
2-Erkek Muhammed
3-Haşimi Muhammed
4-Kul Muhammed
5-Peygamber Muhammed
6-Arkadaş Muhammed
7-Baba Muhammed

Uydurulan Muhammed Kimlikleri
1-Kainatın Efendisi Muhammed
2-Kainatın yaratılış sebebi Muhammed
3-Nepotik Allahın Şefaatçi Muhammedi


Size bir kaç çeşit Muhammed örneği sunmam gerekiyordu çünkü son üçü geleneksel İslamın uydurduğu ve asla ilk yedi Muhammed'e bakamadığı onu anlayamadığı içinde sünneti penis derisinden veya odun ucundan, tabak kenarındaki aryan yemeklerden başka kısımda aramayıp bunu Sünneti Seniye sanma zavallığından kurtulunmadığı için görülememiştir. Oysa ilk 7 Muhammed tamamen Hz Muhammed'in Kişiliğini ve gerçek varlığını ortaya koymuştur.

1- Arap Muhammed: Mesela Hamza'nın katledildiği ve burnunun ağzının yanaklarının ve kalbinin kesildiğini gördüğünde "Derhal hepsinin ölülerine aynısını yapın " diyen kinci bir ARAP şahsiyeti ortaya çıkar. Ancak bu şahsiyet Kuran'la vahiyle uyarılır ve yapacağı şeyden vazgeçer.Hz Muhammed'in sakalı, saçı cübbesi vb tüm geleneksel Arap kıyafetleri sünnet değildir. Çünkü bunun benzeri Ebu Cehil'de ve Ebu Lehab'de de vardı. O dönemde sürekli traş olabilmek için jilet ve su pek yoktu. Peki bu konudaki Sünnet neydi? Elden geldiğince Müşrik ve Münafıklardan farklı olmak demektir. Mesela Alija İzzetbegoviç ve tüm boşnaklar sakallarını traş eder neden? Çünkü geleneksel Ortodoks Sırplar sakal bırakır da bu yüzden.

2-Hz Muhammed kendisinden yaşça büyük bir kadınla evlendi ve zengin bir kadındı o. Ayrıca onun vefatından sonra da bekar yaşamamış o zamanki Arap örfüne göre çok kadınla evlenmişti. Bazı hadislerden anladığımıza göre de "Bana bu dünyada en çok Namaz ve Kadınlar sevdirildi" derken bir erkek olarak cinsel hayatının da gayet renkli geçtiğini evliliğindeki kadın sayısından ve değişik ırklardan evlenmesinden bilmekteyiz. Ancak bu o dönem için yadırganacak bişey değilken işin tuhaf tarafı günümüzde erkeklerin bir çoğu zenginse ikinciyi üçüncüyü imam nikahıyla almakta yada dini yanı pek umursamıyorsa bir kaç tane sevgilisi olmaktadır. Hz Muhammed'in erkek yanını ve bulunduğu topluma göre gayet normal sayılan ve savaşlar dolayısıyla azalan erkek nüfusu ve dul kalan ve yetim çocuklarla ortada kalan kadınların sosyal güvence açısından evliliğe olumlu bakmalarıda sosyal yapı göz önünde bulundurulduğunda gayette normal sayılabilir. Ancak bu konu Türkiye'de şu an ki örfle adetle asla bağdaşmaz. Şu anki örf bağdaşmıyor diye de asla Hz Muhammed'in o dönem için normal olan evliliklerini saçma sapan eleştirilerle itibarsızlaştırmaya kalkmakta doğru olmaz. Şunun altı çizilmesi lazım; Hz Muhammed o kadar çok evlenmesine rağmen hiç bir eşini dövmemiş ve hiç birisine asla hakaret etmemiş kalplerini kırmamıştır. Onlara ev işlerinde yardımcı da olmuştur ki bunu kolay kolay Türk erkekleri Kürt erkekleri yapmaz. Ancak onlar Hz Muhammed'in kalbini defalarca kez kırmışlardır. Bu Hz Muhammed'in bir KOCA olarak eğitim yanını ortaya koymaktadır.

3-Hz Muhammed Haşimi soyundandı ama asla kendi kabilesi olan Haşimilere torpil geçmedi. Hatta Kuran Haşimi amcasının cehenneme atılacağını haber verir ama Yemenli Zeyd isman Kuranda geçtiği için yücelir. Zeyd, tüm çocukluğu boyunca asla Hz Muhammed'den dayak yememiştir. Hakaret işitmemiştir. Zeyd Abdullah Muhammed'i kendi öz babası anası gibi hatta daha fazla sevmiş asla Yemene gitmemiş ölene kadar İslam için çalışmış çerpışmış ve Şehit olarak ölmüştür. Burada Hz Muhammed'in insanlara yaklaşımının ırk ve klan üzerinden olmadığını net görmekteyiz.

4-Hz Muhammed'in KUL yönü onun kişiliğinin özetidir ve Kelimei şahadette Muhammed ilahlaşmasın Camilerde secde edilen tarafta ismi konmasın, Kainatın efendisi sayılmasın, yaratılışın gayesi diye varlığı asla abartılmasın diye ÖNCE ABDUHU sonra RASULUHU konmuştur. Hz Muhammedin kul yönü onun baba, asker, insan, komşu, dost, arkadaş, eş yönünü tamamen kuşatır. Bu nedenle zaten ölçülü ve dengeli davranma konusunda Mekkenin en iyisi olan Hz Muhammed Peygamberliğin sorumluluğunuda elbette taşır diye Mekke'de elçilik ona verilmiştir. Kul olmak basit bazı ibadetlere sığdırılamaz, belli farzlarla kısıtlanamaz. Kul olmak hayatın içinde dengeli yaşamak, Allah yokmuş gibi hayat sürmemektir. Allahın varlığından dolayı tatmin olmuş bir kalp sukuneti ve sekineti (Allah rızasından başka hiç bir şeyi kaybetmekten endişe etmeme) ile yaşama sanatına KULLUK diyoruz. Malesef bir çok cemaat kendi belirledikleri sınırlar dahilinde hareket etmeyi ve cemaat liderine uyarak yürümeyi Kulluk olarak görmektedir. Cemaatler yazılı kaynakların yaygın olmadığı dönemlerde önemli işler gördüler ama bilgi bu kadar yaygınken Cemaat ancak belli ibadet ritüelleri ile ruhsal orgazm yaşamak için değil yada manevi lezzet peşinde koşmak amacıyla değil yetime ve yoksula yardım ederken bile içi acıyıp tıpkı oruçta olduğu gibi bunu İlahi bir eziyet olarak katlanılması gereken bir konu olduğunu anlamalıdır. Yusuf'un yaşadıklarını biz yaşasak o kadeşleri gebertmiş o iftiracı kadının kafasına da sıkıp Ahmet Kaya gibi olmadan giderdik.

5-Peygamber Muhammed'den anlaşılması gereken var olan mesajın hal diliyle, konuşarak yaşayarak aktarılması konusudur. Bugünkü aktarılmaya çalışılan sarıklı cübbeli kadını siyah torbanın içine koyup gezmek aslında tamamen Yahudi gelenekleri ve hırıstiyan geleneklerine göre yaşamaktır. Zira Çarşaf giyenlere saygı duysamda bu giysinin geleneksel Yahudi ve Hıristiyan giysisi olduğunu ve sıcak çöllere uygun olmayan tamamen eziyet için gelenekselleşen müslümanın uydurduğu bir giysidir. Oysa siyah Kutuplarda giyilir, Beyaz ise çöllerde giyilir. Bu yüzden nica samimi güzel yürekli bacılarımız malesef yaz sıcağında pişmekteler. Keşke beyaz giyseler. Bu arada Medinede asla siyah çarşaflı sahabe annemiz yoktu. Hepsi de beyaz giyiyordu. Yüzleri de görünüyordu. Camilerde çıkıp Hz Ömerin bile yanlışlarını söylüyordu.  Bu arada, Beyaz renk güneşi yansıtır ve serin tutar...

6-Hz Muhammedin arkadaş ve dostluğuda kalp çalmaktaydı. Çünkü zerre kadar kibir ve zerre kadar afra tafra satmak yoktu. Başta FETO lideri olmak üzere hepsinin en çok oturduğunu ve sürekli konuştuğunu görüp bir kere olsun eşit ve adil yaklaşımları göremediğimiz bu türlü davranışları ortaya koyamayan liderlerin kibirleri paçalarından akmakta.
Ebu Zer Hz Muhammedi Darül Erkamda ziyaret eder. İçeri girer bir de bakar ki herkes sohbet içinde gayet samimi mükemmel bir dostluk ortamı ve gözleri Hz Muhammed'i arar acaba hangisi Muhammed der kendi kendine ve kimin Muhammed olduğunu anlayamayınca da "Hanginiz Muhammed?" diye sorar. Bu bir devrimdir. Çünkü yabancı birinin gelip bir mecliste orada kimin lider olduğunu anlayamaması konusu yeryüzünde Peygamberlerin en büyük sünnetiyken biz hala sünnet diye beş parmağımızı kedi gibi yalıyoruz yemekten sonra. Bu kafa Sünnetten ne anlar? Arkadaşını kazılama, ticarette madik atma işte sana en büyük sünnet be yaw...

7-Kızı Fatmaya tek bir tokat vurmayan Hz Muhammed kalbinde kızına karşı nasıl bir sevgi beslediğini bakın kendi kızına ne dediğinden görelim "Babasının Annesi", düşüne biliyormusunuz? yeryüzünde kaç baba kendi kızını annesi gibi severken onu küçültmeden yücelterek ama şımartmadan bu kadar güzel sevebilir?
Kuşu ölen bir çocuğa baş sağlığına giden kaçtane lider vardır şu dünyada?
Zeyd'e ve Ali'ye çocuk değil yetişkin gibi davrandığı için tüm Mekke'nin gençleri Hz Muhammed'in yanına koşar. Biz ne yapıyoruz gençlere? Onları adam yerine koymuyoruz, bişey anlatmıyoruz ama çocuklar büyüdüklerinde de herşeyi bildiklerini sanmalarına da kızıyoruz. Günümüzde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde Türk yada Kürt olsun gençlerin adam yerine konmadığını görürüz. CIA yıllar önce kurduğu PKK'ya bu konuda eğitim vermiş ve sosyolojik yapının göz önünde bulundurulması sayesinde gençleri adam yerine koyan ve onlara YDG-H da görevler vererek kendi benliklerini Yurtsever diye adlandırdıkları Kürt Faşizmi kolayca yedirilmiş ve her biri üstü örtülü Türk ve İslam düşmanı olmaya itilmiştir.
Gerek FETÖ olsun gerekse diğer birçok F tipi cemaatler yada PKK olsun gençlerimizin bu türlü yanlış yollara girmemesi yukarıda omurgasını anlatmaya çalıştığım hususlarlar ile Muhammedsel bir yaklaşım ile yeni nesillerin Okullarda camide ve kışlada eğitim alması son derece önemlidir. Bu sayede ülkemiz ve İslam coğrafyası daha da güçlenecektir.

Lütfen uçtu kaçtı hikayelere değil başta Kuran ve Kuran'ın ilkelerine uyan kaynaklara ve düşüncelere yönelelim aksi taktirde burnumuz b.ktan kurtulmaz...


8 Ağustos 2016 Pazartesi

Darren Hayes ve Adele; Britanya'nın en iyi iki Şarkıcıları

Gerçek adı Darren Stanley Hayes olan Avustralya kökenli Britanyalı şarkıcıdır. Savage Garden'da uzun süre müzik kariyerine devam eden Darren Hayes 2002'de ortaklıkları bozulduktan sonra kendisi solo olarak yoluna devam etti. Darren Hayes, şarkılarını değişik perdelerden söylemekte ve dinleyiciye monoton bir dinleti sunmamakta. Onun şarkılarını dinleyen biri ses tonunun değişimlerinden ve duygu yüklü oluşundan mutlaka etkilenir. Ses değişimlerini değişik perdelerden şarkılarını söylemesi ve bunu çok ustaca yapması onun hayranlarının şarkılarını daha fazla dinlemesine sebep olmakta. 44 yaşında olmasına rağmen en fazla 35 yaşında gösteren Hayes önümüzdeki yıllarda da performansını devam ettireceği açık.


Savage Garden'dayken söylediği To the Moon and Back şarkısı ile 1997'de büyük bir çıkış yakaladı. Bu muhteşem şarkıyı ve ses tonundaki değişimleri şarkıdaki duygu yükünü yakalamak için dinleyiniz. https://www.youtube.com/watch?v=HCm6gRHINqA

Truly Madly Deeply de yine çok sevilen yılın şarkısı olmuştu 19 yıl önce.

2002'de Savage Garden'dan ayrıldığında Inisatible adlı şarkısı ile kendi başına daha iyi yol alabileceğinin işaretlerini verdi. Bu şarkı çok fazla kışkırtıcı ve tenseldi ve Britanya toplumunda çok beğenildi. Şarkı içinde Hayes defalarca kez sesini ustaca değiştirmekteydi. İngilizce konuşulan bir çok ülkede şarkı tutuldu. https://www.youtube.com/watch?v=9u7hGkL57N8

2004'de söylediği melankolik Darkness da duygu yüklü şarkıları içinde yerini aldı. Bu şarkıda ses değişimlerini daha az yaptı ton daha stabildi. Şarkının sözleri adından da anlaşılacağı üzere Karanlıktı ve zaman zaman yüksek perdede olsada insan içindeki gece'ye ve yalnızlığa kaybolmuşluğa harika vurgular yapmaktaydı. https://www.youtube.com/watch?v=OY7K4uBV4Wc

Black Out The Sun gerek muhteşem klibi gerekse söz ve müziği ile yine göz göz doldurdu ve ses değişimleri yine çok ileri ve ustacaydı. https://www.youtube.com/watch?v=09XKnXX5Ue0

Adele yada gerçek adıyla Adele Laurie Blue Adkins sonradan yarışa katılan ama Britanya'dan tüm dünyaya şöhreti yayılan sanatçı oldu. Adele de tıpkı Darren Hayes gibi Boğa burcunun güçlü sesine sahipti. Söylediği şarkıları tıpkı Darren Hayes gibi neredeyse sadece kendisi söyleyebileceği şarkılardı ve başkası detone olmadan söylemesi neredeyse imkansızdı. Adele için aslında Skyfall adlı 007 James Bond filmi için yaptığı aynı isimle şarkıyla ismi parladı desek pekte yanlış olmaz. https://www.youtube.com/watch?v=DeumyOzKqgI


Adelenin Rolling in The Deep adlı şarkısında ki güçlü ve zor bir şarkıyı söylemesi onun sesini nasılda ustaca kullandığını dünyaya kanıtlamıştır. https://www.youtube.com/watch?v=rYEDA3JcQqw

Söylemiş olduğu "Set Fire to the rain" adlı son derece romantik ve duygu yüklü muhteşem bir performans sergilemesi sadece İngiliz müzikseverlerin değil tüm dünyada İngilizce bilenlerin müzikten azıcık anlayanların hayranlığını kazandı. https://www.youtube.com/watch?v=Ri7-vnrJD3k

Darren Hayes ve Adele tüm Britanya'nın tartışmasız en muhteşem ses sanatçılarındandır. Ülkemizde bu düzeyde sanatçılar vardır ama onlar sanatın ve gerçek ses sahibinin değerleri bilinmediği için ya yok olup gittiler yada mahalli sanatçı konumunda ilerlemekteler.

Gerek Darren Hayes gerekse Adele'nin seslerinde yüksek oktavdan şarkı söyleyebilme ve tonlar arası geçişi ustaca yapan kişi hala ünlü kalabilmeyi başarmış İbrahim Tatlıses'tir. Bu şarkıda birkaç tonu yan yana dinleyebiliyoruz. https://www.youtube.com/watch?v=UmpaXT2DlOk

Tek düzelikten kurtulamamış ama hala şarkı söyleyen ve her şarkısı birbirinin aynısı gb aynı tonda ve aynı kıvamda şarkıcılarda var. Keşke kazandıkları paralardan bir kısmını Londra'da Müzik dersleri almak için harcasalardı. İşte kast ettiğim şarkılardan birtanesi https://www.youtube.com/watch?v=i1cl71a7uSA bu Mor'du birde Kırmızı'ya bakalım https://www.youtube.com/watch?v=yQxJrRzvUcw hep aynı terk edilmiş acılı kadın sendromu ritimleri bunlar.



HİMMETTEN ZİMMETE - HİZMETTEN ZİLLETE

AŞAĞIDAKİ YAZI EMİNİM BİR ÇOK FETOCUYU RAHATSIZ EDECEK. Hatta BENİ bile FETOCU OLMAKLA SUÇLAYACAKLAR KENDİLERİNİ AKLAMAK İÇİN....
LÜTFEN DİKKATLE OKUYUNUZ....

Yıl 1991 Kasım, Zaman gazetesine abone olmuştum. Ehliyet kursunda tanıştığım üç arkadaş ile samimi sohbetlere gitmiştim. Bir Allahın varlığını inanmama 4 yıl, İslamı kabul etmeme 2 yıl ve Namaz kılmaya başlayalı 1 yıl olmuştu, Allaha iyi bir kul olmak ve İslam inancını anlamak ve yaşamaktı tek gayem. Durmadan okuyor ve sabaha kadar durmuyordum. Çankırıda hala kitapçılık yapan Vefa kitap evine o zamanki parayla asgari ücretin üçte birini her ay vermekteydim neredeyse. Ayrıca benden başka düzenli gideninin olmadığı Çankırı İl Halk Kütüphanesinde 1935’ten kalan sadece sayfalarının basıldığından beri ilk kez benim açtığım açtığımda insanın karnını ağrıtan sayfalara rutubet ve bakterinin yaydığı tuhaf kokulara rağmen. Öğrenmek öğrenmek ve öğrenmekti amacım. Komünist amcam’ın “Oku yeğenim okumayanlar yaşadığını sanan ölülerdir” dediğinden beri devam eden bir öğrenme açlığı idi bu.

Yıl 1992 Mart, Zaman gazetesine abonelik ücretimi ödemeye gittiğimde samimi insanlar sofralarına davet ederlerdi hep. Uzun uzun konuşurduk. Benim İngilizceyi çok iyi ve aksanıyla düzgün konuşmam onları etkiledi. Almancayıda iyi düzeyde bilmemde bana zaten Dersanelerinde öğretmen açığı olmasından dolayı teklif almama yol açtı. Aslında İktisat eğitimi almama rağmen işim hep dil üzerine oldu.  Çankırı Maltepe Dersanesinde muhteşem bir atmosfer vardı. Öğretmenler samimi iyi yürekli ve İslama hizmet aşkıyla doluydu. Benim de öğretmenliğe başlamam ailemi mutlu etti. Tüm arkadaşlarımı evimize davet ettim Ramazanda iftar ettik. Babamla yaşadığım sorunlar yüzünden evden ayrıldım ve hizmet evinde kaldım. Belletmenlerin eviydi orası. Samimi genç çocuklardı Üniversitede okuyan. Bazen İngilizce derslerinede yardım ediyordum.

FİŞLEME

Yıl 1992 Ekim, Dersanede çok iyi grafik programı ve yazım hızlı olduğu için Bilgi İşleme de bakmaktaydım. Çünkü o yıllarda Bilgisayar çok yeniydi hala daktilo vardı Türkiyede. Birgün Serrehber denilen kişi bana bazı raporlar yazacağımızı söyledi. O klavyeden ve bilgisayardan hiç anlamıyordu. 120 Megabyte’lık bir bilgisayar en lüks en iyi bilgisayardı. Professional Writer bugün Word dediğimiz programın o günlerde dedesiydi. Oturduk ve dersanedeki tüm öğrencileri 5 kategoride numarandırdık. 1- Namaz kılmayanlar. 2- Arada Namaz kılan Cumaya gidenler, 3-Namazı düzgün kılanlar cumaya gidenler bir cemaate mensup olmayanlar. 4-Namaz kılan Cumaya giden ve bir cemaate mensup olanlar. 5- Cemaatimizden Şakirt. Bir sürü öğrenciyi bu şekilde fişledikten sonra Ankara Maltepe Dersanesine o zaman Floppy Diskette bu bilgileri teslim ettim. Ben bunun daha sonra TSK ve Emniyete adam sokmak için kullanılan fişleme olduğunu cemaatten 1995’te ayrıldığım zaman anladım. TSK ve Emniyet içinde kimlerin FETÖcü olduğu işte bu fişlemelerde belliydi. Şuna emin olabiliriz ki TSK ve EMNİYET mensuplarından kimlerin FETÖcü olduğunu CIA ve Cumhuriyetçilerin kontrol ettiği Amerikan Federal Emniyeti çok iyi biliyordu.

YURT DIŞI GÖREVİ

BURSA NİLÜFER

Yıl 1993 Haziran, bana Bursa Nilüfer kolejine gitmem söylendi. O koleyde İngilizce Eğitim metodolojisi dersleri alacaktım. Bursa’ya gittim. 4 kişi vardı 2 kişi Amerikadan 4 kişi İngiltere’den. Bunlardan Michalel Cortazzi İzmirden Londraya dedesi göç etmiş bir Levantendi. Bu kişi aynı zamanda İngilizce çıkan Fountain dergisinin editörüydü. Yaklaşık 30 gün süren ve günde 8-10 saat süren teaching Methodology, Teacher Trainning derslerinden son derece faydalandım. Burada aldığımız Yabancı Dil eğitim metodu ve pedagojisini ders verirken kullanacaktım. Benim ingilizcem Turizm’de 4 sene çalışmış olmaktan dolayı da çok iyi idi. Notlarımı İngilizce almaktaydım ve yaklaşık 300 kişi içinde grammeri en iyi olan 50 kişiden biydim. Ben oradan Çankırı’ya geri döneceğimi sanıyordum. Bana arkadaşlar “Geri dönemezsin, sende Yurt dışına gönderilirsin” dediler. Bende şaşırdım, Orta Asya zümre başkanı ile konuştum. “İstersen senide Yurt dışına yollayalım” dedi. Çünkü Öğretmen çalıştırıcı yabancı Hocalar benim dilim ve öğretme tekniklerini uygulamama iyi not vermişler. “Eğitim bitince git ailenle helalleş önemli giysi ve birkaç parça eşyanı al gel dediler” .

FETHULLAH GÜLEN’LE TANIŞMA

Eğitim bittiğinde Çankırı’ya gittim ve Annemle babamla helalleştim. Ailem çok şaşkındı. İstanbul’a verilen adrese gittim. Burası Altunizade de bir yurttu. Bir çok öğretmen arkadaşla oradaydık. Ertesi gün en üst kattaki büyük salona geçtik. Salon büyük bir halıyla kaplıydı. Yere oturduk. Duvarın kenarında tek bir koltuk vardı. Biraz sonra oraya Fethullah Gülen geldi. Önce uzun bir konuşma yaptı. Yazılı soruları aldı. Tek tek soruları cevapladı. Konuşmasının birinde “Hocam Bosnada katliamlar başladı ne düşünüyorsunuz?” sorusuna “Onlar Osmanlıya ihanet etti Allahın gazabını görüyorlar” dedi. Bu ben ilk şok edişiydi Fethullag Gülen’in. Çünkü babaların yaptığı hataları evlatlarına yıkmak bir Hıristiyan itikadıdır diye düşündüm ama bu konu o günkü heyecana boğuldu.
Konuşması islam, hizmet, hicret konularındaydı ve çok duygusaldı. Sonra takkeler geldi. İçlerinden isimleri gidilecek ülkeyi şehri seçiyordu. “Ayhan Öz” dedi durdu. Okuyamadığını anladım ayağa kalktım ve “Cimbit” hocam dedim. Ayaktayken bir kağıt daha çekti “Kazakistan” dedi, bi kağı daha çekti “Atırav” dedi. Hiç duymadığım bi yerdi, oysa Eski Sovyetler Birliği kentlerinin çoğunu biliyordum coğrafyam çok iyi olduğu için. Sonra şehrin adının Atırav olarak değişmiş olan Hazar denizinin kuzeyindeki “Guryev” adlı bir yer olduğunu öğrendim. Heyecanlandım. İçin Allha ve İslama hizmet etme aşkı ile doluydu.

KAZAKİSTAN VE ABD

Kazakistan’da ilk önce o zaman başkent olan Almatı’ya gittik. Şehrin merkezinde kocaman bir Türk Bayrağı ve ABD bayrağı yanyanaydı. Okuyucuların pek bilmediği bir şey söyleyeyim. Türk bayrağındaki AY Yıldız sadece Kazakistanda değil hemen hemen bir çok islam ülkesinde İslamın sembolüdür ve mezarlarda kazılıdır. ABD, emperyal amaçlar için ve Kazakistan’a kapitalist sistemi sokmak için “Ben de Türkiye’nin arkadaşıyım bunu bilin” mesajını verirken okullardaki İngilizce eğitimlerinde Londra ve Britanya’nın öne çok çıkması ile “Bende Türkiye ve ABD’nin arkadaşıyımlı” bir mesaj ülkeye yayılmıştı ve Britanya ve Amerikadan nefret eden kazak halkı yavaş yavaş bizimde sayemizde Batı ve değerleri sevilmeye başlanacaktı. Bu hiç ama hiç hoşuma gitmemişti.

Kazakistan’ı Kazak halkını çok seviyordum. Sokakta başka ırklarda vardı. Taksiye bindiğimde her ırktan insanla karşılaşıyordum. Bulgar, Yunan, Eston, Leton, Ukraynalı, Gürcü, Çeçen, Avar Dargi, Lezgi, Azeri, Koreli, Rus, Kırımlı, Tatar, Başkurt vb. Irkların çiçek bahçesiydi sanki. Çok ama çok mutluydum. Bir yılım böyle geçti.

1994 Ağustos, Evlendim ve eşimle Kazakistan’a döndüm. Son derece mütevazı bir evimiz vardı. Yediğimiz yiyecekler çok çeşitli değildi. Çünkü hemen herşey bulunamıyordu. Gerçekten zorlukların içinde arkadaşlık dostluklar paylaşımlar mükemmeldi. Zaman hızla akıyordu. Her hafta Cuma akşamı toplanıyor istişareler yapıyorduk. Herşey demokratikçe tartışmaya açılıyor ama çok farklı ve güzel fikirler gelmedikçe asla Serrehber ve Şehir İmamı olan okul müdürünün daha önce aldığı karar değişmiyordu. Bir anlamda demokrasi ve cem olma cami olma cemaat olma ilkeleri İtaat et rahat et düsturundan gitmekteydi. Bu ise cemaatte en sevmediğim konuydu. Zaman zaman benim eski komünist ve ateist sorgulamacı yapımdan gelen mizaç dolayısıyla çatıştığımız da oluyor bana dayanamayıp “Ayhan Hocam, Allah seni bize imtihan olarak yollamış” diyerek bazen bana isyan ediyorlar bazen de fikirlerimi haklı yönlerini görüp kabul ediyorlardı. Ancak genelde harika bir ortam vardı. Çünkü samimiydi herkes.

Mart 1995, Fethullah Gülen’den gelen “Orta Asyada Amerikayı ve Kapitalizmi övün” sözü istişarede Cuma akşamı okundu. Benim canım çok sıkılmıştı. Bu söz benimle cemaatin arasını açan en önemli fatva idi. Çünkü Fethullah Hoca ile Amerikan emperyalizmi arasında doğrudan bağ kurmamı sağlayan bu idi. 13 Martta apendisitim patladı. Hastaneye kaldırıldım son anda. Çok kötü durumdaydım ama hastanede 15 gün kalmam benim için çok iyi oldu. Çok düşündüm, “Ayhan sen anti eperyalist birisin. Bu sözden sonra burada kalamazsın” dedim. Ancak Türkiye’ye gitsem ne iş yapacaktım, evim sermayem yoktu. Beni destekleyecek bir ailem yoktu. Eşimin aileside yoksuldu. Elimde olan çok az bir para vardı. Ne olursa olsun dönmeliydim. Asla böyle bir yapıda ABD emperyalizmine hizmet edemezdim. Bana başkent Almatı’ya tayin olduğum söylendi. Artık Zaman gazetesi Almatı muhabiri ve köşe yazarlığı yapacak hemde Devlet Başkanı Nur Sultan Nazarbayevle Yurt Dışı gezilerine katılacak ve bunları gazetede yazacaktım. Müdür bana “Senin İngilizcen çok iyi ve akıcı” bu nedenle merkeze alındın dedi. Bende Müdüre “Ailem dönmemi istiyor, Kazakistanda kalamayacağım” dedim.

Haziran 1995, arkadaşlarım beni uğurlamak için tren istasyonuna geldiler. İlk önce Rusya’ya trenle gidecek oradan ucuz uçağa binecektik. Tren hareket ettiğinde eşimle ilk evimiz yavaş yavaş tren penceresinden arkadaşlarımla beraber kayboldu. Evimiz tren istasyonuna çok yakındı. Sevdiğim dostlarımdan, sevdiğim ülke olan Kazakistandan, aşık olduğum şehir Atırav’dan ve çok sevdiğim öğrencilerimden ayrılıyordum. Sanki kalbim yırtılıyor yüreğim parçalanıyordu. Kendimi daha fazla tutamadım Rusya sınırına kadar üzüntüyle ara ara ağladım. Eşim Gülşen “Ağlama” diye beni teselli ediyordu ama elimde değildi.

28 Şubat

Yıllarca cemaatin ABD’ye hizmet ettiğini bildiğim için cemaatin üst kademesine kızgın ve kırgındım. Cemaatin alt kademesindeki insanların samimi ve iyi yürekli oluşlarından dolayı asla aleylerinde ileri geri konuşmadım. İlk yazdığım kitap Çalınan Hayatlar;Mülteci’de üstü kapalı olarak Cemaatin Kissenger ve Evren Tarafından Türkiye’nin batısında oluşabilecek İslami taleplerin önüne geçmek ve İslami Hareketleri kontrol amaçlı olarak kurulduğunu PKK’nında aynı görevi Doğu’da üstlendirmek için kurulduğunu yazdım. 28 Şubatta Nato içindeki İsrailci ve ABDci subayların darbesine destek olan Gülen’e olan düşmanlığım daha da arttı. Ancak cemaatin alt kademesindekilerin saf olduğunu ve iyi niyetle bu adama inandığını düşündüm.

Gülen-AK Parti İlişkisi

AK parti’nin uzun yıllar Gülenle yürümesinden dolayı asla AK Partiyi desteklemedim, sevmedim, AK Parti’yi de tıpkı FETO gibi ABD’nin ülkenin başına ettiği bir bela olarak gördüm. Bu durum Hakan Fidan’ın göreve gelmesiyle bitti. Hakan Fidan’ın benim gibi düşünen Anti Emperyalist, Anti Syonist, ABD ve Londra karşıtı bir insan olması, MIT içinde temizlik yapmaya başlamasıyla birlikte Cemaat ile Hükümet arasında kıyasıya bir savaş başladığını anladım. Tüm siyasal gelişmeler bunu gösterdi. 2009’da başladuğım Milliyet blogtaki yazılarımda devamlı olarak bu savaşta Fidan’ın ve Hükümetin yanında önce üstü kapalı sonra üstü açık destek verdim. Gezi olaylarında gençlerin kafasına fişekleri sıkın diyen FETOCU amire “Bunun hesabını bir gün vereceksin” dedim ve verdi. Ben bu tarihten sonra artık RTE’ye daha fazla destek yazıları yazdım ki bu yazılar şimdiye kadar 2 milyon 200 bin kez okundu. Benim gibi düşünen bir çok sosyal demokratik islami bakışı olan yada olmayan insanlar yavaş yavaş bu savaşta RTE’nin yanında yer aldı.
(Şu an malesef mecliste Hükümet saflarındaymış gibi görünen milltevekilleri var ve FETO'cu Gözü Yaşlı AHMAK ile RTE'yi bile kandırıp adamlarını RTE'nin adamlarıyla değiştiren sığ stratejisi ve FETOcu danışmanıyla Suriye'deki kanda eli bulunan alçak LONDRA AJANININ atadıkları bunlar).

15 Temmuz 2016

Hükümetin içinde bulunan ve hizmetini Bilderbergçilere yapan bir bakan’ın “Haziran’da Erdoğan’dan kurtulacağız” sözünü toplantıda söylediğini bir dostumdan öğrendim. Şubatta “ Ciamaatin Haziran için büyük karışıklıklar planladığını yazdım”. Alman ARD kanalından bir Muhabirin benimle Köln’de yapacağı 10 Martta ki röportajı   iptal ederek Diyarbkıra gideceğini günler öncesinden söylemesiyle 10 Marttan itibaren (Ayrıca Dünyaca ünlü kemanist Andre Rieu’nun 10 Martta ki konserini iptal etmesi’de bu kuşkumu arttırmıştı) Türkiye’de bombalama eylemlerinin artacağını anladım ve bunu da yazdım. 7 Haziran 2015 öncesinde Diyarbakır’a bizzat giden FETOcular PKK’yı savaşa başlamaya ikna ettiler, buna karşılık HDP’ye barajı geçireceğine dair söz de verdiler.

15 Temmuz akşamı Marmaristeydim. Saat 23:30’da RTE’den haber yok, Genel Kurmay Başkanı Rehin, Ala tutuklanmış deyince kendi kendime “Oğlum Ayhan, onca yazdığın ciamaat ve PKK hakkındaki deşifre yazılar dolayısıyla asla darbecilerin elinden kurtulamazsın. Mutlaka senide öldürürler. Şanslıysan işkence görmeden öldürürler” dedim. Yapacak bir şey yoktu.. Sokağa çıkma yasağı başalayacaktı az sonra. Bende bu yasağı delmek ve sosyal medyadaki dostlarıma da aynısını teşvik etmek için sokak bomboşken resmimi çekip Facebook’a koydum. Beni beklediğini düşündüğüm sonu beklemeye başladım. Sonra Ankara’da yaşayan çok sevdiğim dostumdan telefon geldi. “Hocam şu an RTE televizyonda konuşuyor, vatandaşları sokağa çağırdı” dedi. Kendimi tutamamış sevinçten ağlıyordum. O deli Tayyip sadece Ülkemizin değil tüm ezilen ulusların umudu ölmemişti kendimi toparlayınca “Hamd olsun, sabaha armut gibi toplayacak devlet hepsini, pazartesi inşallah tek bir darbeci fetocu kalmayacak” dedim. Hamd olsun öyle oldu…

Şimdi Türkiye'nin sözde dostları aslında düşmanlarının ellerinde başka silahlar var. Mesela, H.A.A.R.P deprem silahı en çok endişelendiğim silahları. Marmara denizinde NATO denizaltılarına, Gemilerine çok ama çok dikkat edilmeli. Çünkü depremi İstanbul’dan çıkartıp kargaşa yaratarak saldırabileceklerdir. İnşallah başaramazlar. Allah fırsat vermesin emperyalislere ve onların maşası FETOCULARA VE PKKLILARA...

6 Ağustos 2016 Cumartesi

UMRE HAC ORGANİZASYONLARIYLA FETÖCÜLER KAÇIYOR

Ülekemizde Hac ve Umre organizasyonları Din gezileri üzerinden FETÖcüler kaçmakta. Çünkü özellikle Yeşil pasaportlu Fetöcüler yurt dışına çıkış sorunu yaşamaktayken şimdi kendilerine bu yolu bulan FETÖcüler tespit edilerek çıkışlarına izin verilmemeli.

Fetöcülerin Yurt dışına kaçmalarını sağlayan ikinci unsur ise PKK'lılardır. Yıllarca STV'de Tek Türkiye ve Sungurlar dizisi ile halkları birbirine kışkırtan FETÖ, her Kürt'ü ve Kürtçe aksanıyla Türkçe konuşanı PKK'lı sanmaları için algı operasyonuyla barışı bozan FETÖ şimdi PKK ile ittifak halinde. Aslında ikisinin de kuruluş amacı Kissenger ile belirlenerek Kenan Evren'in kandırılmasıyla kurulmuştur. Şimdi doğal müttefik olarak beranerce çalışmaktalar.

PKK kendi seçmenini zor durumda bırakır mı? O kadar HDP'ye oy verdi FETÖCüler şimdi kaçmak için PKK'nın destek vermesi şaşırtıcı değil. Devlet şüpheli Fetöcülerin Doğu ve Güney Doğu Anadolu'ya gidişlerini iyi takip etmeli.

Yazıma ilişkin haberler;  



Özel Kuvvetler Komutanı Zeki Aksakallı'nın Temel Prensipleri

Hain cuntacı generalı tek kurşunla geberten Ömer ve arkadaşlarına talimatları veren Özel Kuvvetler komutanı Zeki Aksakallı'nın prensipleri gerçekten muhteşem.

Aşağıda o prensipleri belirtiyorum...

Özel Kuvvetler Temel Prensipleri:
1- Bütün faaliyetlerde yasallık esastır.
2- Başarı için görevlere ve olaylara daima soğukkanlı ve pozitif yaklaşım esastır.
3- Her Zaman çözüm ve sonuç odaklı çalışma esastır.
4- Nitelikli, yetişmiş, öz güveni tam ve vazife için adanmış insan gücü her şeyden daha önemlidir.
5- Değişik coğrafya, durum ve şartlara göre yüksek durumsal farkındalığa dayalı bireysel ve kurumsal güvenlik anlayışı esastır.
6- Her türlü ortamda Adalet merhamet, karşılıklı güven, itimat, saygı, kalben bağlılık ve birbiri için canını veren birliktelik oluşturmak herkesin temel görevidir.
7- Kural hatası, kan gözyaşı ve başarısızlık demektir.
8- Durum ve şartlar ne olursa olsun teslim ve esarete düşmek düşünülemez, şehadet esastır.

Bu prensipler Türkiye'yi darbecilere dar eden prensiplerdir. Bu prensipler okullarda ders olarak öğretilmelidir. Bu yapılırsa bir daha darbe marbe olmaz. Halkımız inisiyatif alarak Haçlılara daha iyi karşı durur.

HZ MUHAMMED’İN ANLAŞMALARI VE MEDİNE CUMHURİYETİ (ŞEHİR DEVLETİ)

Hz Muhammed(SAS) yaşamı boyunca üç önemli anlaşma imzalamıştır. 1400 yıldan buyana kılı tüyü sünnet sanan, deve sidiğini şifa diye içen ve bunu sünnet sanan geleneksel Müslümanların %1’i bile aşağıdaki üç anlaşmayı, neden niçin yapıldığını ve Hz Muhammed’in strateji, idare, yönetim, siyasal ahlakını merak bile etmemişlerdir. İşte konuyu bilmeyen ve araştırmak için okuyan diğer düşünen kesimler içinde bu anlaşmaları ve içeriğini ne anlama geldiğini ve günümüz karşılıklarını bulacaksınız.
Ne tuhaftır ki bu anlaşmalar Müslüman Cumhuriyeti oluşturma konusunda Mekke’de Hılfülfudul, Mekke ve Medine Arasında Hudeybiye, ve Medine’de Medine Anlaşması yapılarak Cumhuriyet SIRAT’ı veya HİCRETİ oluşturulmuştur. Ta ki İslamiyete Bizansçılığın girdiği Emeviye Sulta zulmüne kadar (bkz Çalınan Hayatlar;Mülteci 2. Baskı İstanbul).
İLK ANLAŞMA;
1- Hılful Fudul  Türkçe anlamı Erdemliler İttifakı olan bu anlaşma 580’li yıllarda Arap kabileleri arasında süregelen savaşlar sonucunda ortaya çıkan anarşi ortamında, can ve mal güvenliğinin sağlanması, zayıf ve güçsüzlerin korunması, zulmün önlenmesi amacıyla  toplumda sözü geçen saygın ve iyi niyetli kişilerin önderliğinde kurulan ve Peygamber Muhammed'in de bir ara toplantılarına katıldığı “Eğer o anlaşma şimdi olsa şimdi de katılır onaylardım” dediği İslam öncesi kurulan bir DEMOKRATİK BARIŞ CUMHURİYETİ’dir.
Erdemliler İttifakı, beraber yaşanan bir devlette Cumhuriyet anlayışının nasıl olması gerektiğinin alt zeminini ilkel Arap Demokrasisinin de bir anlamda temelini oluşturur. Çünkü farklı dünya görüşlerine sahip olsalar da, temel ahlâkî ilkelerde anlaşan insanların zulmü engellemek için uzlaşmalarının bir toplumsal zorunluluk olduğunun ifadesi olarak değerlendirilmektedir.
Antlaşma Maddeleri;
1- Mekke’de, ister oranın halkından olsun isterse dışarıdan gelen insanlardan olsun, bir kişinin zulme uğradığını gördükleri zaman mazlumla birlikte olacaklardı. (Asla azınlığın hakkını ezdirmemek ilkesi).
2- Mazlumun hakkı zalimden alınıncaya kadar zalimin karşısında olacaklardı. Başka bir ifadeyle mazluma hakkı iade edilinceye kadar mazlumla bir tek el gibi -tekvücut- olacaklardı. ( Bu madde ise mazlumun hakkının alınıp mazluma iade edilene kadar mücadele demektir)
3- Deniz, bir tek tüyü ıslatıncaya kadar, Sebir ve Hira dağları yerlerinde kaldığı müddetçe ve maişette (mali durumda) tam bir eşitlik sağlanana dek bu maddeler geçerli olacaktı.( Bunun anlamı bu maddeler asla bozulmayacak her daim uygulanacaktı.
Peki neden böyle bir anlaşmaya gerek duyulmuştu? Bu anlaşma sayesinde Mekke’de güven ortamı sağlanmış sağlanan bu güven ortamı sayesinde de ticaret ve sosyal yaşam düzene girmiştir.
İKİNCİ ANLAŞMA
Medine sözleşmesi, Hz Muhammed'in Medine'de huzur ve barış ortamını sağlamak için bütün gruplar arasında  622 yılında düzenlenen Anayasal Cumhuriyet anlaşmasıdır. Bu antlaşma İslam'ın ilk yazılı anayasası olması itibarıyla önem taşımaktadır. Hz Muhammed bu anlaşma ile Arabistan Yarımadasında ilk Laik( bizdeki gibi yıllarca jakobence uygulanan bir Laisizm değil Kafirun suresinde anlatılan şekliyle bir Laikliktir ve Devletin her kesime eşit ve adil yaklaşmasını esas alır)  Demokratik ve Medeni Cumhuriyet anlaşmasını, Allah'ın Kuran’da emrettiği gibi insanların sorunlarını, değerlerini ADİLCE gözeterek ETİK sosyal bir toplum oluşturmuştur. 
Medine Antlaşmasının kapsamı nedir?
Antlaşma Hz Muhammed, Yahudiler, Müslümanlar, Paganlar ve şehrin ileri gelen aileleri ile kabilelerini içermekteydi. Medine'de bulunan Hazrec ve Evs kabileleri arasında yaşanan iç çatışmalara son vermek için, şehirde yaşayan Yahudi, Müslüman ve Pagan topluluklarını Ümmet (Cumhuriyet) adlı tek çatı altında toplayarak, her birine sorumluluk, hakları ve payları adilce verilmiştir. Antlaşmanın düzenlenme amacı hangi dine mensup olursa olsun, şehirde bulunan toplulukların özgürce ve huzur içerisinde yaşamasını sağlamaktır.
Medine sözleşmesinin önemli maddeleri nelerdir?
  • Müslüman ve Yahudi topluluklar barış içerisinde yaşayacaklardı.
  • Şehrin dışından gelen saldırılarda, hep birlik olunacak ve şehir savunması birlikte yapılacaktır.
  • Yahudiler ve putperestler dinlerinde serbest olacaktır.
  • İki taraftan birinin, üçüncü bir tarafla olan anlaşmazlığında diğer taraf yanında yer alacaktır.
  • Yahudiler ve Müslümanlar arasında olacak anlaşmazlıklarda, Hz Muhammed hakem (Yargı) olarak kabul edilecektir.
  • Her topluluk kendine ait bölgeden sorumlu olacaktır.
  • Çıkacak bütün anlaşmazlıklar Allah'a(Vahiy gelmeye devam ettiği için) ve Resul'üne sunulacaktır. 
Medine sözleşmesinin içeriğinde bulunan konular nelerdir?
Adalet: Antlaşmanın çoğu maddesi herkese eşit olarak adalet sağlanmasını öngörmüştür. Bu anayasa herkese adalet götürme, adli işlerin idare edilmesi konularında devrim yapmıştır. Adalette yetkiler kişilerden alınarak, merkezi idareye bağlanmıştır. Artık kabileler içinde suçlular cezalandırılmayacak, her şey merkezi idarenin elinde olacaktır. Suçlular ve mağdurlar merkezi idare tarafından değerlendirilecekti. Bütün mümin kişiler suç işleyenlere karşı, merkezi idareye yardım etmekle mükellef kılınmıştır. Yahudilerin topluluğa girme nedeni de, zaten herkesin eşit muamele görmesidir. Artık kabile reislerinin otoritesi alınmış, merkezi idare kişilerde adaletin olduğu duygusunu uyandırmıştır. Bu Medine Cumhuriyeti Devleti demektir. Müslümanlar bunu çok iyi anlamalılar…
Suçun şahsiliği: Antlaşmada suçun şahsiliği konusunda vurgular yapılmış, hiçbir günah başkasına yüklenemez denilmiştir. Bu devamlı kan davası güden ve sonu gelmez masum ölümleride bitiren BEDEVİ çöl kanunlarının yerini MEDENİ İslam Cumhuriyet kanunlarının getirilmesi demektir.(Bkz Müslüman İllüminati 1. Baskı İstanbul Kalamaris Yayınları).
Hayat Sigortası: Antlaşma savaşta esir düşenlerin, ölüm ya da yaralama hallerinde diyet ödeyebilmek için, sigorta kurumu olmasını öngörmüştür.
Vatandaşlık ve savunma: Antlaşma din, dil ve ırk gözetmeksizin herkesi eşit bir şekilde vatandaş olarak kabul etmiştir. Savaş durumunda herkesin kendi giderini karşılaması gerektiği kabul edilmiştir. Devlet ve Vatandaş arasındaki herkese eşit kimseye hiçbir zümreye inanç ve ırka cemaat ve kuruma iltimas ayrıcalık imtiyaz sağlamamak üzerine kurulmuş KAFİRUN Suresi Laikliğin tanımlanmasıdır.
Medine şehrinin sınırları: Antlaşmadan önce dağınık bir yerleşimin olması sebebiyle, şehrin sınırları belirlenmiştir. Medine merkezin ve ovasının sınırları bu şekilde belirlenmiştir.
Din özgürlüğü ve takva: Antlaşma herkese din özgürlüğünü getirmiştir. Yahudilerin kendi dinlerine göre muhakeme edilebilmesinin önü açılmıştır. Bazı maddelerde ise, Allah korkusu ve toplum hayatındaki rolü üzerinde durulmuştur. Takvanın(bizdeki gibi Allah korkusu değil SORUMLULUK olarak algılanması önemli)  adaletin temeli olduğu konusu üzerinde açık ifadeler konmuştur. Takvanın/Sorumluluğun en üstü kanunlara itaat etmektir, denmiştir. Sırat’ın Kuran Caddesi olduğunu ve bu caddenin şehirde bulunduğunu şehrin Medine demek olduğunu İslam Cumhuriyet ve Medeniyetin kökünün Medine olduğunu kitaplarımda da belirttim ( Bkz Kabe’nin Hayat Şifreleri Sembollerin Dili 2. Baskı İstanbul Coşkun yayınları).
Müslümanlarla ilgili maddeler: Antlaşma Müslümanların birbirlerine yardımcı olmakla mükellef olduğunu ifade etmektedir. Müminlerin kardeşliğine değinilmiş, müminlerin suçluları korumaması gerektiği belirtilmiştir. Bu maddede Müslümanların birbirlerinin haksız olduğu durumlarda asla bu Müslüman diye sırf dininden dolayı kayırma yapmamaları gerektiğinin altı çizlmiş olup Ümmet kelimesinin aynı dine inanan faşist bir grup değil, eşit haklar ve ilkelerle beraber medenice yaşayan insan topluluğu ve yönetim şekline dendiğinin altı çizlmiştir. (Bkz Cebrail’in Gözyaşları 1. Baskı Mola Yayınevi)
ÜÇÜNCÜ ANLAŞMA;
Bu anlaşmalar aslında Müslümanlara uzlaşı ve anlaşma kültürünü diplomasi yönetimini siyaset islami anlaşma ahlakını da ortaya koyan kesinlikle her müslümanın okuması bilmesi gereken hususları taşır. Bu anlaşmalar bilinmediği için İŞİD ve FETO vb daha nice faşist cemaatçi kendini kurtulmuş sayan ahmak terör örgütleri var olmaya devam edecektir.
Hudeybiye Anlaşması Kapsamı: Bu anlaşma Müslümanların Dış İşleri anlaşmasıdır. Bir anlamda uluslararasu hukukun nasıl ve hangi ilkelerle olması gerektiğinin altını çizer. Anlaşma Müslüman olmayan pagan bir toplulukla nasıl Adil, Etik ve Laik bir anlaşma imzalanır onu göstermiştir. Çünkü bu anlaşmada Rasul sözünün silinmesini isteyen Müşriklerin talebi kabul edilmiştir. Anlaşmanın bugün’ün müslümanına verdiği en önemli mesaj “Müslümanlar! İslamiyet barış ve demokratik ortamda eğer adam gibi Müslümansan daha hızla yayılır. Bu amaçla Demokratik eşit hukuksal ortamlar senin çıkarınadır. Bu nedenle sakın eşit adil demokratik anlaşmalarda evrensel hukuk ve ahlakın ilkelerine uy bu zaten İslamında çağırdığı ilkelerdir” ( Bkz Çalınan Hayatlar;Mülteci ve Müslüman İllüminati kitaplarım)
Hudeybiye Barışı, 628 Martında Medineli Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında yapılan barış antlaşmasıdır. Hudeybiye ismini imzayı attıkları Mekke ve Cidde arasındaki köyün isminden almıştır. Bu antlaşma ile Mekkeliler İslam Devleti'ni hukuken tanımıştır.
Hicret'in altıncı yılında (Mart 628) Hz. Muhammed, gördüğü bir rüya üzerine 1400-1500 Müslümanla birlikte umre yapmak için Medine’den Mekke’ye doğru harekete geçmiştir. Hudeybiye’ye vardıklarında Muhammed’in Kasvâ adlı devesinin yere çökmesiyle Müslümanlar burada kalırlar. Mekkeliler, Müslümanların ziyaret amacıyla Mekke'ye geldiklerini bilmelerine rağmen onları Mekke’ye sokmamaya karar verirler. Bu amaçla Halid bin Velid kumandasında 200 kişilik bir süvari birliğini Gamîm mevkiine gönderdiler. Hz.Muhammed, önce Hırâş bin Ümeyye’yi elçi olarak Mekke'ye yollar ama elçinin Mekkeliler tarafından iyi karşılanmaması üzerine Mekke’nin ağırlıklı idarecilerinden olan Umeyyeoğulları arasında birçok akrabası bulunan Hz Osman’ı elçi olarak gönderir. Mekkeliler tarafından iyi karşılanan Hz Osman, amaçlarının umre ziyareti olduğunu belirtmesine rağmen Mekkeliler Müslümanların gelmesine izin vermezler ve Hz Osman’ı da alıkoyarlar. Ancak Müslümanların tepkisinden çekinen Mekkeliler, Hz. Osman'ı serbest bıraktılar ve Süheyl bin Amr’ı da elçi olarak gönderdiler. Yapılan tartışmalardan sonra Hz Ali tarafından kaleme alınan anlaşma metni Muhammed ve Mekkelileri temsilen Süheyl bin Amr tarafından imzalanmıştır.

Anlaşma Maddeleri

·         Müslümanlarla karşı taraf arasında 10 yıl savaş olmayacak, iki tarafın hiçbiri diğerinin malına ve canına dokunmayacak. ( Çok uzun bir barış dönemidir ve bu süreyi müslümanlar çok iyi kullanırlar ancak ikinci yıl Müslümanların sayısı 2000 kişiden 10.000 kişiye çıkınca anlaşmanın Müslümanlara büyük avantaj sağladığını ve yakında tüm arabistan’ın savaşmadan Müslüman olacağını anlayan Ebu Sufyan tebliğ yapan 40 güzide müslümanı öldürterek anlaşma maddelerine uymaz ve anlaşmayı bozar. -Bkz Çalınan Hayatlar;Mülteci)
·         Müslümanlar bu yıl Kâbe'yi ziyaret etmeksizin geri dönecekler. Gelecek yıl üç günden fazla olmamak üzere Mekke'ye gelip Kâbe'yi ziyaret edecekler. Bu üç gün süresince Mekkeliler şehir dışına çıkacaklar.
·         Müslümanlardan Kureyş'e sığınacak olursa geri döndürülmeyecek, fakat onlardan Müslümanlara sığınanlar geri döndürülecek. ( Mekkelilere zafer kazandıklarını sandıran madde).
·         Müslümanlardan hac, umre ve ticaret için Mekke'ye gideceklerin canları ve malları güven altında olacak. Kureyş tarafında Mısır'a ve Şam'a gidenlerle ticarette bulunmak üzere Medine'ye gelenlerin de canları ve malları güven altında bulunacak.(Karşılıklı hukuka ve varlığına saygı maddesi).
·         Kureyş'ten başka diğer kabileler isterlerse Müslümanların, isterlerse Kureyş'in koruması altına girebilecek.
Görüldüğü gibi anlaşma maddeleri böyleydi ve anlaşmada Müşriklerden Kureyş diye bahsediliyordu çünkü çoğunluk onlardı. Bu kabile tüm Ön Asya’nın en Tüccar kabilesiydi ve Türk parasındaki Kuruş bile adını bu kabileden almaktadır (Bkz Çalınan Hayatlar;Mülteci).